Kültür/SanatTarih

Abdülhamit ve Musiki

II. Abdülhamit, 1842 yılında Çırağan Sarayı’nda doğdu ve sarayda farklı kategorilerde onlarca ders aldı. Fakat bunlardan en ilgi çekici olanı Paul Dussap ve Guatelli’den aldığı müzik dersleriydi. Özellikle Guatelli’den aldığı piyano dersleri onu ileride büyük bir piyano tutkunu yapacaktı. Daha sonra musiki eğitiminde Naum Tiyatrosu’nda devam eden Abdülhamit burada İtalyan müzisyen Gaetano Donizetti ve Lombardi’den müzik dersleri aldı. Klasik müziğe düşkünlüğü ile bilinen Abdülhamit alaturka müziklerden pek hoşlanmazdı ve alaturka müziklerin kendisini hüzünlendirdiğini dile getirirdi. Kendi ağzıyla Abdülhamit bu durumu şöyle izah etmiştir:

Musıkîyi  hem  severim, hem de anlarım. Güzel nota bilirim. Oldukça iyi piyano ve biraz keman çalarım. Alaturka musıkîden pek o kadar hoşlanmam, insana uyku getirir. Alafranga musıkîyi tercih ederim. Bilhassa opera ve operetler pek hoşuma gider.

Naum Tiyatrosu

Abdülhamit aynı zamanda özellikle piyano ve keman konusunda uzmanlaşmış ve bu enstrümanları çok iyi çalabilecek seviyedeydi. Viyolonsel, keman ve piyano çalan müzisyenlerle arasının çok iyi olduğu bilinen Abdülhamit sarayda yurt dışından getirdiği pek çok müzisyene özel alanlar tahsis etmiş ve onların çalışmalarını özellikle takip etmiştir.

Osmanlı’nın son dönemlerinde yetişmiş, çok yönden kültürlü ve yüzü daha çok batıya dönük padişah olan Abdülhamit sarayda çocuklarına da musiki eğitim konusunda özel öğretmenler tutarak bu konuda uzmanlaşmalarına ayrıca özen gösteriyordu.

II. Mahmut zamanında açılan ve günümüzün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın çekirdeğini oluşturan Mızıka-i Hümayun’un çalışmaları, bizzat Abdülhamit tarafından takip ediliyordu. Yabancı müziklere olan ilgisi Abdülhamit’in çalışmalarının bütününün Avrupai tarzda olması anlamına gelmiyordu. Abdülhamit, sarayında Türk bestekar ve müzisyenlere de önem veriyordu. Örneğin 1908 yılına kadar Osmanlı’nın resmi marşı olan Hamidiye Marşı’nı Abdülhamit’in Mızıka-i Hümayun’un başına getirdiği Necip Paşa tarafından bestelenmişti. Mızaka- i Hümayun bünyesinde çoğunluğu Türklerden oluşan özel bir koro açmış ve bu koronun başında Plevne Marşı ve (eski) İzmir Marşı’nın bestekarı olan Miralay Mehmet Bey bulunuyordu. Ayrıca Türk bestekarlar içerisinde en başarılı birkaç isimden biri olan Rifat Bey de Abdülhamit’in sarayında daima bulunur ve çalışmalarını burada yönetirdi.

Mızıka-i Hümayun Bandosu

Şimdi öncelikle Abdülhamit’e atfedilen Kızıl Sultan ve Evliya Padişah ünvanlarının ikisinin de kesinlikle doğru olduğunu söyleyemeyiz. Ülkeyi ne olursa olsun 33 yıl yıkılmadan ayakta tutmak çok büyük başarıdır. Fakat öte yandan sarayında müzik eğitimini meşru yollardan yayan ve aşırı derece bir sigara tiryakisi olduğu bilinen Abdülhamit’in evliya olduğu da bu bilgiler ışığında şaibelidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.