DüşünceEleştiri

Allah İnsanı İddiasından Vurur!

 

Uzun zamandır araştırma konularının dışında buraya içimi, düşüncelerimi dökmediğimin farkına varınca kolları sıvadım.
Bir kaç zamandır muzdarip olduğum bu konu hakkında acizane bir şeyler karalamak isteğiyle buradayım.
Akıl vermek, bilmişlik taslamak gibi bir derdimin de olmadığını vurgulayarak başlayayım.

Virginia Woolf, evet bir feminist kadın yazarın çok sevdiğim şu sözleriyle başlamak istiyorum;

”ne hoş bir güzelliği vardır;
hafif adımlarla dünyadan gülümseyerek geçenlerin.
kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların,
onurlu bir yaşamı seçenlerin…”

Bu sözün, sözler üzerinde bir yeri vardır benim için. Yanlış hatırlamıyorsam aylar önce bir sohbet meclisinde arkadaşımla konuşmamızın özeti olarak belirlemiştik.
İnsanın sade bir yaşamı seçmesininin güçlüğünden ziyade, kimselere bir kötülüğü dokunmadan buralardan göçüp gitmenin lezzetine kim varabilmiş ki? Diye de sormuştuk birbirimize…
Sahi bu dünyadan hafif adımlarla gitmenin, kimseye bir kötülüğü dokunmamakla alakası var mıdır?
Elbette vardır.
Dünyadan hafif adımlarla gitmek?
Bu biraz güçtür çoğu zaman.
İnsan, yapısı gereği sürekli en uca çıkmak için çabalar. Makam, şöhret para…
Sıradan bir memurken müdür olmak, işçiyken iş veren olmak, daha iyi yerlere gelebilmek için ‘okumak’ kelimesinin ardına sığınmak..
Bunları neden yapar diye sorduğumuzda,
Daha çok para kazanmak mı?
İnsanlar için idol olmak mı?
Egosunu tatmin etmek mi?
Tanınmak mı?
Bu cevapların hepsini de alabiliriz. Ve bu, hayattan ne beklediğimize göre değişiklik gösterir elbette.
Hep iyi yerlere gelmek için çabalamamız gerektiğine bizi inandıran bir toplum düzeni yok mu şu an hayatımızda. Hep ezerek üste çıkma. Makam sahibi olmanın önemini anlatan bir sürü bilgi.
Şu an bir gence belediye başkanı mı, yoksa çiftçi mi olmak istersin diye sorulduğunda bunun cevabı büyük ihtimalle birincisi olacaktır.
Bunlar ucuz bir yaşamı seçmekle çok daha zıt şeyler elbetteki.
Ama insan bunların içinde de hafifçe dünyadan ayrılabilir Efendim?
Ama şöyle olabilir mesela, bir üniversite hocası binlerce öğrenciyi hakkını vererek, ders saatinden çalmayarak, ezmeyerek ders anlattığında ve  bir sürü seveni olarak ayrıldığında bu dünyadan, kimseye bir kötülüğü dokunmadıysa elbette. Tam da bu onurlu yaşamı seçenlerden olmuştur.
Fakat topluma empoze edilen düşünce tarzıyla bunu başaran insanların sayısı, torpille bir yerlere gelenlerin sayısından daha azdır.
Sözü uzattım.

Yazar burada ‘onurlu bir yaşam’ der mesela.
Biz onurlu bir yaşantı için nelerden fedakarlık ederiz. Evet nelerden?
Bize kötülük yapanlara karşı iyilik yaparak mesela,
Bir düşmüşü kaldırarak, bilerek, okuyarak. Bu okumak, eğitim sistemi okumasından değil tabi ki..
Herkese ön yargı ile davranarak değil, biraz olsun hoşgörüyle yaklaşarak…
İçimizi iyi ederek, insan yaşamına değer vererek belki de…
Fakat insan yaşamı gereği kendi içerisinde hafif adımlarla gidemiyor değil mi?
İnsanları üzüyor, kırıyor, ama en çokta kendi ile başı belada oluyor.

Hatta bir yazar şunu der; “İnsana en büyük ceza yine kendiymiş”

Eleştiriyor mesela. Ben olsam diye başlıyor söze. Ya da, neden onu şöyle yapmadın diyor.
Ben demiştim diye meşhur bir sözleri var mesela. Akıl vermeyi, bilgisini satmayı, eleştirmeyi çok seviyor.
Seviyor oğlu seviyor.

Ama bunları diliyle söylüyor. O diliyle söylediği sözler dönüp kendini buluyor. Yine kendi diliyle tuzağa düşmüş oluyor.
Hz. Muhammed’in (s.a.v) bu konu da şunu diyor, “kişi kınadığını yaşamadıkça ölmez”
Evet bu sözün de sözler üzerinde yeri vardır benim için.
İnsan yapmam, asla, olmaz dediği tüm sözlerin baş rolünde kendisini görünce kafasına dank ediyor. Ama aynı hatayı yapmaya devam ediyor.
İsmet Özel’in tokat gibi bir sözü vardır, “Allah insanı iddiasından vurur” der. Allah insanı iddiasından öyle vurur ki bazen. O hızla yere çakılır insan, bocalar. Acizliğinin bir kez daha farkına varır.

Hatta evlendiği kişiyi ilk önce hor görüp sonra onunla evlenen onlarca insan vardır. Bir şarkı sözünde de diyor ya; ‘Lal olaydı ağzım, dilim. Keşke çirkin demeseydim’

O ağız ve dilin bize çektirdiğini çoğu düşman çektirmez biliyor musunuz?
Bazen Allah, insanı iddiasından vurarak öyle güzel bir ders verir ki. Yaşadığın tüm derslerden daha evla gelir.

 

 

İnsan hayatı yaşam ve ölüm aranasında gelişen maceralar bütünü olmaktan çıkıyor burada. Bir olaydan bu kadar derin anlamlar çıkaran insan, yaşamı macera olarak algılayamıyor.
Attığı adımı düzgün, çizdiği çizgiyi düz çizmesi gerekiyor.
Evet hafif adımlarla gitmesi gerekiyor hatta. Eğer onurlu bir yaşamı seçmek istiyorsa…

Her adımda arkasına bakmak. Her yazdığını yeniden okuyarak, üzerini çizerek sadeleştirerek…
Düşünerek…

Sevgili okurlar. Bu yazı kendime bir nottu. Her daim iddiasından vurulan ben için…

One thought on “Allah İnsanı İddiasından Vurur!

  • faruk

    Çok sevdiğim Bir Anonim Yazarın kaleminden…
    “Bizler sınanmadığımız acıların baş yorumcusu,
    elinde olmayanların beleş dağıtıcısı olarak bazen dağlar kadar büyük cümleler kuruyoruz.
    Nefsimizden emin olup, yapmam dediğimiz ne varsa gün gelir,
    yaparken bulabiliyoruz kendimizi.
    Misal imtihana tabi tutulmayan her his sadece bir iddiadır.
    Bu yüzden ey aciz insan..
    ey üstünlük taslayan,
    ey çokluğuyla övünen,
    ey başkalarının başına gelenin kendi başına asla gelmeyeceğini sanan
    ve ey kendi nefsinden bu kadar,
    bu kadar! EMİN olan insan;
    Burası dünya! Burası en sevdiklerimizden imtihan edileceğimiz, iddialarımızdan samimiyet sınavına gireceğimiz sınav salonu.
    Burası ağzımızdan çıkan her kelimeden sorumlu olduğumuz bekleme yeri.
    “İdrak edebilenlerden olmak Dua’sı ile “..

    Yanıtla

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.