Edebiyat

Ayraç: Erken Kaybedenler/Emrah Serbes

İngilizceyi sevmem, bir kere bir sürü lüzumsuz ‘tense’ var. Düzensiz fiiller desen -ırregular verbs- bir öyle bir böyle, yok ikinci hali yok üçüncü hali. İşin gücün yoksa otur onları ezberle, speak-spoke-spoken, hangi dilde bu kadar çirkin söz öbekleri vardır. Basit hikaye kitapları veriyorlar alın okuyun diye, onda da bir sayfayı okuyana kadar yirmi sefer redhouse’ a bakıyorsun. En basit sözcüğün bile kırk tane anlamı var, cümlenin gidişinden bir şey çıkarmaya çalışıyorsun ama garantisi yok. Bir bilene sorayım desen, hangi birini soracaksın? Adamı da işinden gücünden edersin, hiç uğraşamam yani.

Uğraşmadım zaten, dönem ortasına doğru attım defteri kitabı bir tarafa. Gerçi hoca iyi niyetliydi, karne notlarını teslim etmeden evvel iki yazılıdan da zayıf alanları kurtarma sözlüsüne kaldırdı, ona da çalışmadım. Kırk kişilik sınıf mevcudunda ben ve sınıfın en gerizekalı mensubu olan tip bütün aşamalarda çakmış iki kişi olarak çıktık hocanın karşısına. Hoca, ” ödev vereyim geçin bari, ” dedi. Bu cümledeki “bari” ibaresi koydu bana. Gerizekalı, ödevi birilerine yaptırdı geçti, ben onu da yapmadım. Sonuçta dersten geçeceğiz diye birilerine yalakalık yapmaya lüzum yok, millete yalvaracağıma babamdan yumruk yerim, daha onurlu bir tavır. Nasıl derler ‘honor’. Allah belasını versin, onura honor diyorlar, bilmemek suç. Redhouse’ tan başka karşılıklar da aradım halime, ‘loser’ falan belki…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.