Edebiyat

Özlem ve Naile

Dün yeğenlerim için okul alışverişine çıkmıştık. Arabaya binince babam tanık olduğu bir şeyi anlatmaya başladı. Bir yıl önce emekli olmuş, köyüne yerleşme kararı almış ve köyümüze küçük bir bakkal açmıştı babam. Şanlıurfa’dan çalışmak için gelen ailelerin küçük kızları, bakkala su almaya gelmişler. Suyu alırken babama; ‘’Okula su götürmek için şişe yapacağız bunları, o yüzden alıyoruz çantamızın kenarına koyacağız’’ demişler. Babam buna üzülmüş olacak ki, bizimkilere aldığı suluklardan onlara da aldı. Aslında bu yazıyı yazma sebebim onlara suluk alıp ya da almamak değil. Onların küçük dünyasından nokta kadarda olsa ders çıkartabilelim diye yazıyorum.

Eve gidene kadar elimdeki eşyalara ne kadar kıymet verdiğimi, onları nasıl bir özenle muhafaza ettiğimi düşündüm. Kalemimizi bulamasak olsun diğerini kullanırım diye aramayız bile. Telefonumuz yere düşse yenisini almak için bir fırsat deriz. Öyle değil mi? Ama su şişesine bir şey olmasın, okul boyunca kullanayım diyen binlerce çocuk var. Bahsettiğim Naile ve Özlem gibi…

 

(Babamdan onların fotoğrafını çekip bana atmasını istedim. Bu fotoğrafı gönderdi. Ne kadar mutlular değil mi?)

 

Babamın götüreceği sulukları bırakın, bakkaldan aldıkları şişelerine bile gözü gibi bakacaklarına çok eminim bu çocukların. Mesela bizimkilere aldığımız suluk şu an yerde geziyor. Ne yapmak lazım? Bazı şeylerin değerini, kıymetini bilmek için illa yaşamak mı lazım? Gidip birebir şahit olmak mı lazım? Olsak ne? Her gün televizyonda binlerce insan, çocuk görüyoruz bir yudum suya muhtaç… Ama hala aynıyız. Bir anlık üzülüp, hayata kaldığımız yerden devam ediyoruz. Tabağımızda yemek bırakıyoruz, kalan ekmekleri çöpe atıyoruz, evde bir sürü ayakkabı, elbise varken yetinmeyip yenisini istiyoruz. Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyoruz, hor görüyoruz, yıpratıyoruz. Allah’ın bize emanet ettiği bu cana bile zarar veriyoruz…

Kıymet verme deyiminin anlamı TDK’da şöyle yazıyor; değerli olarak kabul etmek. Biz sahip olduğumuz şeylerin farkında değiliz ki değer verelim. Biz ancak kaybedince anlıyoruz, fark ediyoruz neyin ne kadar değerli olduğunu. Kıymet bilmek için yaşamak mı lazım demiştim ya, evet yaşayınca anlayacağız. Burada esas konu şu, elimizdeki her şeyin kıymetini bilelim ki, geriye dönüp baktığımızda keşke demeyelim..

Ailemizin,
Arkadaşlarımızın,
Sevginin,
Sadakatin,
Zamanın,
İnsanlığın,
Gerekli gereksiz bütün eşyaların,
Ve en önemlisi de bize verilen canın kıymetini derinden bilmemiz umudu ile..

Sevgiler..

Huri Ünver

Eskiye aşık altmışlara, yetmişlere, seksenlere.. Sadakatine, sevgisine.. kıyafetlerine yahut sahaftaki tozlanmış kitaplarına...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.