Sosyoloji

Henri de Saint Simon: İlklerin ve Sanayi Toplumunun Kuramcısı

Sosyolojinin, sosyalizmin, pozitivizmin, enternasyonalizmin ve teknolojinin kurucusu olarak kabul edilen Simon, hem “Sanayi Toplumu” kavramını ilk ortaya atan hem de 1816 yılında yayınladığı “L’Industrie” ile sanayi toplumunu kapsamlı biçimde ele alıp analiz eden ilk kuramcıdır.

Sanayi adı verilen toplumsal düzen ve onun sonucunda kendini gösteren yeni toplumsal güçler ile sınıfların özgül karakteristiklerini irdeleyip, ekonomik sistemin merkezi planlamasından sosyalist reformların gerekliliğine kadar birçok konuya değinmiştir. Tüketim etrafında yapılanmış feodal toplum tipinden farklı olarak mülkiyet ilişkileri ve üretim temelinde karakterize ettiği sanayi toplumunu, feodalitenin militarist ruhunun karşısında ve barışçı bir temelde tanımlamıştır.

Modern toplumun entegrasyonu açısından sanayi sisteminin yapısal temelleri konusuna önem vererek, toplumsal örgütlenmenin ahlaki bir dönüşüm olmaksızın başarılı olamayacağına inanmıştır. Ömrümün sonlarında “dini anlayış” ve “duyguların” toplumsal düzenin temeli olduğunu kabul eden ve dönemin sosyoloji anlayışı gereği insanların ortak bir düşünceler bütününe inanarak bağlanmaları yönündeki bakış açısını temel alan Simon; buradan hareketle siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar planı çerçevesinde “dünya ahlakı” görüşünü geliştirmiştir. Buradaki amaç, pozitivizm aracılığıyla dinin işlevsel dengini ortaya çıkarmaktır.

Bu sistemde bilim adamları ile sanatçılar “manevi lider” ve sanayiciler de “dünyevi lider” misyonunu üstelenecektir. Böylece, bilimsel yöntemlerin üretim süreçleri ile çalışma hayatına uyguladığı manevi bir program yürütülecektir. Dünya ahlakı, hem manevi hem de dünyevi unsurları içerir. Manevi liderler, toplumsal etkinliğe yeni bir yön kazandırırken; dünyevi liderler de, sanayinin miras yoluyla edilen ayrıcalıklarını ortadan kaldırarak kişilere potansiyellerini gerçekleştirmek için eşit imkanlar sağlayacak şekilde örgütlenmenin yolunu açacaklardır. Aynı zamanda, herkese kendi potansiyelini kullanabileceği imkanlar sağlanmasıyla asalak sınıflar da ortadan kalkacaktır. Diğer deyişle, -aristokratlar, feodaller, rahipler ve askerlerden oluşan- asalak sınıflar karşısında, toplumsal egemenlik -işçiler, köylüler ve esnaflardan oluşan- üretici sınıflar ile -kapitalist girişimciler ve sanayicilerden oluşan- sınai sınıfların ellerinde toplanmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.