Taklit Özü Yaşatır
Taklit, çoğunlukla güvensiz ve mütereddit benliğimizden bir ayrılma eylemidir. Taklit olmadan hiçbir dindarlık, hiçbir coşku ve hiçbir kahramanlık söz konusu olamaz. Taklit ettiğimiz şeye, kendi ürettiğimiz şeyden daha çok inanırız. Kökleri içimizde olan bir şeyden mutlak bir kesinlik duygusu elde edemeyiz. En şiddetli güvensizlik duygusunu yalnızlık oluşturur, taklit ederken yalnız olamayız.
Amerikalı halk filozofu Eric Hoffer‘ın Aklın Muhteris Çağı adlı kitabında geçen bu ifadeler taklidin insanlar üzerinde psikolojik ve toplumsal anlamda ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bir şeyi taklit ettiğimiz zaman özü yaşatmış oluruz. Örneğin bu efsanelerde de vardır. Efsaneler söylene söylene kuşaktan kuşağa aktarılır. Efsanelerde geçen kahramanlıklar ve efsanevi ögeler sayesinde nesiller aslı, ne kadar değişmiş olsa da tekrar ederler. Böylece ”öz” unutulmamış olur. Kültürlerin taşıyıcılığı bu sayede gerçekleşir.
Kültürün taşıyıcı unsurları arasında taklidin yadsınamaz derecede büyük bir rolü vardır. Eric Hoffer‘ın dediği gibi herhangi bir coşku, dindarlık ve kahramanlık taklit olmadan olmazdı. Millet ve vatan söz konusu olduğunda geçmişteki kahramanlar ve kahramanlıkları akla gelir. Yaptıkları büyük işler, başka bir devir ve nesil tarafından tekrarlanmaya çalışılır. Bu o kahramanı ve kahramanlığı ölümsüz kılar. Bu sayede kahraman ve kahramanlığın temsil ettiği tüm değerler yaşatılmış olur.
Öte yandan eğer dindar bir birey isek bunu taklide borçluyuz. Kendimizi huşu ve maneviyat olarak üstün olan kişi ve manevi şahıslarla kıyaslayarak onlar ”gibi” olmaya gayret ederiz. Bu dindarlığı meydana getirir. En iyi dindarlık hep bir başkasını taklit etmeyle oluşmuştur. Zincir halinde ilerleyen bu silsile hep bir üsttekini taklit ederek canlılığını ve önemini korur.
Coşku ise kimilerinin zamanında yapmış ve bizim de görmüş veya duymuş olmamız sebebiyle onları tekrar ve taklit etmemizden başka bir şey değildir. Taklit ve aslı tekrar etmek; coşku, dindarlık ve kahramanlık bağlamında doğru bir önermedir. Taklit her şeyden önce özü yaşatan sosyolojik bir olgudur. Geçmişle bağlantı kurarak duygusallığı ön plana çıkarır. Duygusallık, başlı başına irrasyonel olmak değil, olmak istenenle en etkili iletişim yoludur.