Eleştiri

Sıla’nın Posta Gazetesi Şiirlerinden Hallice Şiir Kitabı: Anlatsam Geçer mi?

Sıla Gençoğlu, nam-ı diğer Sıla. Hepimiz bildiği asi, hoyrat sanatçı Sıla’yı seveni ve sevmeyeni; bayılanı ya da ayar olanı genellemelerden hariç tutarak yazının Amentüsüne başlıyoruz. Bildiğiniz üzere Sıla, “Anlatsam Geçer mi?” isimli bir şiir kitabı yayımladı. Kitap, kimileri tarafından beğenilse de çoğunluk tarafından tam bir hayal kırıklığı yarattı. Hayal kırıklığının sebebi ise şiirlerin Posta Gazetesi şiirlerinden az biraz hallice olması idi.

Şiirlere baktığımız zaman, Sıla’nın hakikaten dalga geçip geçmediğini, hangi kafayla bunları yazdığını, yazarkenki amacının ne olduğunu bir müddet sorguluyor fakat o kadar tanıtımı, imzası vesaire olması nedeniyle de şiirlerin Sıla’ya ait olduğu gerçeği ile acı da olsa yüzleşiyorsunuz.

“Sıla ne yaptın böyle” demekten kendimizi alıkoyamadığımız şiirler, Sıla’nın sanatçı kimliği ile oldukça zıt yönde. Oysa kendisini sanatçı olarak “kalburüstü” hatta “başarılı” olarak bilir, sayarız. Ee tabi herkesin harcı başka. Zamanında Orhan Kemal’in şiirlerini okuyan Nazım, ona roman yazmasını tavsiye etmiş, Orhan Kemal’den “şair” olamayacağını hissetmiştir. Tıpkı bu hisse gibi bu vakada da Sıla’ya bunları söylemeden geçemeyeceğiz: Sıla, en iyisi mi seni sesinle bilelim.

Bu ve bundan sonraki paragraflarda tescilli kendisinin yazdığı müspet şiirleri hakkında birkaç yapıcı eleştirilerde bulunacağız.

Öncelikle olmamış, çok havada ve oldukça ütopik. Ne anlatmak istemiş olabilir diye pek çok şiirde “felsefi” düşüncelere daldık. Şiirler genel anlamıyla vasatın altında. Mesela “altı dört” adlı şiir. Matematik hesabı mı, 40 yapar mı düşünmedik değil.

Konu hiç belli değil. Melankolik bir hava hakim ama mazoşist bir his de uyandırmıyor değil. Fakat acı çekmekten haz alan bir profil var şiirlerde. Bu da Sıla’nın güçlü kadın profili ile tamamen zıt.

Kitap “Anlatsam Geçer mi?” ama biz daha Sıla’nın neyi anlatmak istediğini çözemedik. Biraz farklı, çok çok melankolik, kasvetli ve kasıntı bir havası var şiirlerin. Bu da okuyucuyu yoruyor.

Mesela şiirleri okuduğunuzda gözümüze hemen “loş, salaş ve köhne bir mekanda tek başına şarap içen, kalabalık içinde, çevresindeki kimseye sıkıntısını anlatamayacak kadar yalnız, sıkıntısından kendine bakmaya dahi özen gösterememiş, gündelik yaşamdan bağımsız, günü bir şekilde geçirmeye çalışan ve aynı zamanda sedanter bireyin tüm özelliklerini bünyesinde taşıyan, yine de hala dayanabilecek gücüm var” diyen bir profil canlanıyor. Bu da kasıntı, fildişi kulesi yalnızlığından ibaret olan suni, yapay bir ruh hali ve dolayısıyla bu ruh hali etrafa negatif enerji yaymaktan başka herhangi bir işleve yaramıyor.

Şimdi bu kadar eleştiriden sonra “haklı mıyız haksız mı” diye söze başlayalım ve Sıla’nın “Anlatsam Geçer mi,” isimli şiirinden birkaç örnek vererek sorunsuz dağılalım.

Neyzen Tevfik’in “itfaiye” şiirini anımsatan 12 Kasım 2015 22:27 tarihli bu şiir, Türk Dil Kurumu’nun üzerinde çalışması gereken bir vaka örneği.

Tüm karakteristik özellikleri ile kitap, bu şiirden ibaret. Kendisi de kendisine iyi gelmiyormuş ama üzülme be Sıla, biz seni sesinle seviyoruz.

Mesela “afitap”, “reverans”, “vaveyla” gibi nadir duyulan kelime ve tanımlamaları parçalarında kullanan Sıla, şiirlerinde de  “İkinci Yeniler” edasıyla mısralarına yine bu tarz bir kelimeyi unutmamış, montolemiş.

Hani geliştirir demek, kuru bir temenniden ibaret kalacak ama Sıla, bizlere herkesin şiir yazmaması gerektiğini bir kez daha göstermiş oldu. Durumun vehametini anlamak için sizi Birbirinden İlginç Posta Gazetesi şiirleri bölümünü okumaya davet ediyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.