Ulus, Ulus Devlet ve Milliyetçilik
İmparatorluklar çağının sona ermesiyle gelen devrimler yeni bir devlet örgütlenmesini şekillendirmiştir. Ulus, ‘’kültür ve egemenlik alanı üzerindeki kültürel, ekonomik ve siyasal sistemlerin çakışma süreçleriyle birlikte yerel kültürlerin standartlaşarak merkezi iktidar tarafından desteklenen bir üst kültür ile bağlanmasını’’ ifade eder. Yani aynı topraklar üzerinde yaşayan, dil, tarih, ülkü ve gelenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluktur. Ulus devlet ise, bu ulusun belli bir coğrafi sınır içerisinde egemenliği sağlamasıyla, ortak dil, ortak kültür ve ortak değerler paylaşması esasıyla ortaya çıkan yapıdır.
Bütün milliyetçilikler bir ulusa dayanmakla birlikte ulus, milliyetçiliği anlamada tek yöntem değildir. Aynı zamanda milliyetçilik çoğunlukla üst ideal hedefler etrafında kendisini oluşturan bir ideolojidir ve bir meşrulaştırma ve seferber etme aracıdır ama aynı zamanda kişisel ve kolektif inançlara dair değerleri de içinde barındırmaktadır. Bu konuda düşünürlerin fikirlerinin çatıştığı noktalar vardır. Fransız ekolüne göre milliyetçilik için bir ulus devletin varlığını ön şart koyarken Alman düşünürler milliyetçiliğin ulus devleti oluşturduğunu düşünmekteydiler. Genel olarak ise ulus bir ırk ve etnik ya da dini yapıyla alakası yokken milletin daha çok dinsel ve etnik kökensel bir bağı olduğu kabul görülmektedir. Milliyetçilikte konu alınan ana mesele ırkın üstünlüğü ve belli bir kan bağı iken ulus devlette konu alınan mesele devletin tam bağımsızlığı ve askeri, kültürel konumda korunması olarak yorumlanmıştır.
Ulus devletin ortaya çıkabilmesi için önce sermaye-devletin ortaya çıkabilmesi yani sermaye ile devletin bir araya getirilmiş olması gerekmektedir. Yine Ulus Devletin ortaya çıkmaya başladığı Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi zamanında oluşan işçi artışı ve bundan sonra oluşan toplumsal sınıflar yeni mücadele alanını oluşturmuşlardır. Ulus devlet oluşan bu yeni toplumsal yapının siyasi, iktisadi ve sosyal alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bazı düşünürler ise ulus devletin oluşumunu toplumların yerelliklerinden ve kandaşlıklarından koparak ulusal pazar çerçevesinde toplanması ile oluşmakta olduğunu belirtmiştir. Genel olarak ulus devletin oluşumunda ekonomi önde gelmiştir. Çünkü insanlar bulundukları toplumun kalkınmasını ve refah içinde olmalarını önemsemiş ve bu kolektif idraklerini genişletmiştir.
Uluslar meydana gelirken sadece ekonomik bir birleşim yeterli olmamaktadır. İnsanları bir arada tutan geçmişte onları bir araya getiren kültürel öğeler önemlidir. Yine ulus devletin oluşunda toplumların bundan önceki siyasi ve toplumsal yapıları ve çatışmaları önemlidir. Örneğin merkez-çevre çatışması, devlet-kilise çatışması, şehirli-köylü çatışması, işçi-işveren çatışması gibi unsurlar Avrupa’da siyasal kimliklerin ortaya çıkmasında etkili olan sosyal atışmalardır. Yine Avrupa’da meydana gelen kentleşmede toplum yapısının değişmesine ve ulus devlete doğru gidilmesine sebep olmuştur. Dini reform ve gelişmeler, işçi sınıfının ortaya çıkması gibi bu durumları açıklayan etmeneler sosyo-kültürel olarak ulus devletin doğmasına zemin hazırlayan etmenlerdir.
Bazı görüşler ulus devleti meydana getiren süreçte askeri faaliyetler ve fetihlerin büyük bir önemi vardır. Onlara göre ulus devleti bir toplum sözleşmesi ürünü olmaktan ziyade, fetih, savaş ve sömürüyle beraber doğduğunu iddia etmektedirler. Askeri bakış açısına göre savaşlar ulus devletlerin doğmasında etkili olmuştur. Milliyetçilik duygusuyla hareket eden toplumların mücadelesi sonucunda oluşan bu ulus devlet yapısı ileride başka toplumlara da örnek olarak savaş ve belli bir merkezde toplanma fikrini arttıracaktır.19. yüzyılda artan savaşlar ile milletlerin varoluşsal olarak savaş meydanlarında bulunması, ulus adına savaş anlayışı ulus devletin doğmasında gösterilen kanıt niteliğini taşıyan bir olgudur.