Çevre Sosyolojisi Nedir? Oluşum Süreci?
Çevre sosyolojisi doğanın var olduğu günden beri varlığını sürdürmüşse de insanların çevre sosyolojini keşfi 1970’li yıllara tekabül etmektedir. Çevre sosyolojisine daha yakından bakarsak, sosyolojinin doğuşundan itibaren çevre sosyolojisinin de keşfedildiğini söylememiz mümkündür. Sosyolojinin omurgasını oluşturan Karl Marx, Max Weber ve Emile Durkheim’ın çalışmalarına baktığımızda çevre sosyolojisinin de temelini oluşturduğu görülmektedir. Klasik dönem sosyoloji kuramcılarının görüşlerine baktığımızda: Emile Durkheim’in toplum ile birey arasındaki sosyal bağ azaldığında anomi ortaya çıkmaktadır, düşüncesini çevre sosyolojisindeki karşılığı; birey doğadan uzaklaştıkça anomi ortaya çıkmaktadır, şeklindedir. Weber’in değindiği ve günümüz dünyasında net olarak görebildiğimiz genişleyen ekonominin çevreye zarar vermesi konusudur. Kişilerin rasyonalite ile birlikte doğayı tahrip ettiği ve doğa üzerinde tahakküm kurmak isteyecekleri düşüncesi ne yazık ki yine günümüz çevre sosyolojisi sorunlarındandır. Bürokratizm arttıkça beraberinde kapitalizmin doğuşuna zemin açmakta ve bu konu da çevre için son derece büyük bir sorundur. Marx’ın bahsettiği ise, artık ürünün oluşması ile insanın doğadan yavaşça kopması görülür ve bu da bireylerde üretken gücünü kaybetmesine buna bağlı olarak beşer dışı hareketlerde bulunmasına sebep olacaktır.
Gördüğümüz üzere klasik dönem sosyoloji kuramcılarının çevre sosyolojisi konusunda da zemini oluşturdukları görülmektedir.
Resmi olarak çevre sosyolojisinin doğuşuna baktığımızda ise 1970’lerde Batı’da endüstrileşme ile artan çevre sorunları çevre ve toplum arasındaki ilişkiye dikkatleri çekmiştir. Zor bir oluşum süreci olan çevre sosyolojisi akademik çalışmalarla birlikte varlığını kabul ettirmiştir
Çevre sosyolojisinin; insanların doğayı tahribi, toplum ve çevre arasındaki karşılıklı ilişki, çevre sorunlarının birey sağlığı üzerindeki etkileri, günümüz dünyasında artan kanser, solunum yolları rahatsızlıkları ve sinir hastalıklarına çevrenin etkisi sorunları örnek verilebilmektedir. Çevre sosyolojisinin ilk incelediği alan ise “hava ve su kirliği” olmuştur.
Çevre sosyolojisiyle beraber insanın doğaya doğanın da insana etki ettiği bariz bir şekilde görülmüş ve üzerine çalışmalar yapılmıştır. İklimin insan üzerindeki etkisine bakıldığında, sakin ve yumuşak iklim şartlarına sahip yerlerde yaşayan kişilerin daha barışçıl ve sakin olduğu görülmüştür. Sert, aşırı sıcak veya aşırı soğuk iklim koşullarına sahip yerlerde yaşayanların ise agresif, ve otoriteye önem veren kişiliklere sahip oldukları görülmüştür. Buradan da anlaşıldığı üzere iklimin insan psikolojisi üzerinde de etkileri bulunmaktadır.
İnsan doğa ile iç içe yaşadığında ve çevrede sosyal adalet sağlandığı takdirde sorunlar daha az oluşacaktır. Çünkü insan özü ile yani doğası başbaşa kaldığında hem daha barışçıl hem de daha adildir. Bunu sağlayamayıp doğayı tahrip etmeye ve sömürmeye başladığı zaman doğal çevreyi bozmuş ve dengeyi bozmuş olacaktır. Bununla beraber birçok çevre sorunun oluşumuna şahit olacağız. Doğayı kabaca kullanan, tahrip eden ve sömüren kişinin psikolojik sorunlarının olduğu da aşikardır. Örn; narsist, sadist kişilikler. Bu insanların yalnızca doğayla sorunlarının olmadığı bireylerle de sorunlara yol açtığı görülmektedir. Bu konu da John Bennet’in sözü oldukça açıklayıcıdır: “Doğaya hoyratça davranan toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler de hoyratça oluyor.”
Estetiktik olan doğada gizlidir. Bir kişi ne kadar estetik ise o kadar çevrecisini güzelleştirmeye çalışmaktadır. Estetik doğaya benzeyen, doğadaki düzene, güzelliğe yakın olandır. Kişi içinde ne kadar estetik güzelliği barındırıyorsa doğayı da barındırmaktadır.
Çevre sosyolojisi sosyolojinin bir alt dalı olarak toplum adına önemli konulara değinmektedir. Çevreyi koruyan, çevredeki toplumsal adaleti sağlayan ve estetik bilinçle çevre inşası gerçekleştikçe huzurlu bir toplum haline geleceğiz. Kendi özünden yani doğasından kopmayan birey adil ve barışçıl bir toplum olmayı başaracaktır.