Düzen Nedir? Önemi Nelerdir? Düzen Kavramı
Düzen, herhangi bir olayda ya da durumda belli başlı kaidelerin uygulanarak işleyişin belirlendiği, doğaçlama gelişen herhangi bir şeyin olmadığı, her şeyin yerli yerinde olduğu bir haldir. Düzen, bireyler ve devletler için farklı anlamlar ifade etse de düzenin içerdikleri ve kapsamı hemen hemen aynıdır.
Düzen, insanların yaşamında önemli bir olgudur. İnsanoğlu, düzen sayesinde başına gelebilecek türlü beklenmedik şeylerin önüne geçer ve süprizlere izin vermez. Düzen, neyin nasıl ve ne zaman olacağını; etkisini, sonuçlarını ve neyi amaçladığını belirtir. Düzen sayesinde insanlar, kendilerini sığınaklı bir limana yanaşmış hissederler.
Mülkiyet kavramının ortaya çıkması ile birlikte insanların yaşamında düzen, “ilişki belirleyici” bir konuma gelmiştir. Tarım Devriminden önceki insanların yaşamıma baktığımızda, ilk atalarımızın “avcı-toplayıcı” olduklarını görüyoruz: Avlayıp avladıklarını yiyen, karnını doyurmak için sabah mağaradan çıkan ve doyunca mağaraya gelen insanlardı. İnsanoğlunun elindeki mızrakları yere bırakıp mağaradan çıkması ve toprağı ekmeye başlaması ile mülkiyet kavramı da doğmuş oldu.
Mülkiyet kavramının ortaya çıkması, beraberinde pek çok sorunu ortaya çıkardı. Bir çiti çevirip “burası benim” diyen insanlar, komşularıyla geçinememeye, kavga etmeye hatta kan dökmeye başladı. Halbuki mağarada böyle bir sebepten kavga olabilir miydi?
Toprağı ekmeyi öğrenen insanoğlu kısa bir süre sonra devletleri, devletlerden sonra da hukuku keşfetti.
Devlet ve Düzen
İnsanoğlu, doğası gereği aç gözlü ve bencil olduğundan, şiddete meyilli bir canlıdır. İnsanoğlu zeki bir varlıktır çünkü kendisinin bu kötü özelliğini bildiğinden dolayı iradesini ve diğer insanlarla olan ilişkisini bir üst otoriteye devretmiştir: Hukuk ya da Devlet.
İnsanın doğası gereği kötü oluşunu, bunun da devletlerin kuruluşunu ortaya çıkardığı hakkında Niccolo Machiavelli şöyle der;
“İnsanların genelde nankör, geveze, ikiyüzlü, tehlike anında korkak ve kazanım anında açgözlü oldukları söylenebilir; onlara bir faydanız dokunduğu sürece tamamıyla sizin elinizdedirler; daha önce de söylediğim gibi gereksiniminiz yoksa, canlarını, mallarını, hayatlarını ve çocuklarını size sunarlar; ancak siz onlara ihtiyaç duymaya başladığınızda, çıkar çatışması başlar.”
Devlet, bir düzen sağlayıcı olarak en iyi senaryodur. Zira devlet, kendisine bağlı olan vatandaşlarını, vatandaşlık haklarını yerine getirdikleri müddetçe korumak ve geleceklerini teminat altına almaya çalışmakla mükelleftir.
Birey, yasalara uyduğu, vergisini verdiği, diğer bir ifadeyle kendi düzenini gerçekleştirdiği müddetçe devlet, bireyi diğer insanlardan ve kendisine gelebilecek tehdit ve tehlikelerden korur. Esasen bu işleyiş devletlerin ortaya çıkmasının özünü oluşturur. Düzen isteği ve insanların düzene ihtiyaç duymaları, devletleri ve hukuku ortaya çıkarmıştır.
Hukuk ve Düzen
Hukuk kelimesi, Arapça hak kelimesinin çoğuludur. Haklar anlamına gelir. Hukuk, haklının hakkını vermesinden başka bir şey değildir. Düzen sağlayıcı olarak hukuk, insanlar arasında haktan doğan sebeplere istinaden ortaya çıkmış bir kavramdır.
Dünyanın pek çok bölgesinde hukuk, insanların yaşamlarını düzenleyen bir olgudur. Bir ülkede hukukun güçlü olması ve hukukun üstünlüğüne inanılması, o ülkede düzenin sağlandığına işarettir.
Hukuk, düzen sağlayıcı bir etken olarak, insanları belirli kalıplar içerisine sokmaya, belirlenen sınırların dışına çıkılmamasına katkı sağlar. Bu da toplumsal güvenin en önemli adımıdır.
Dinler ve Düzen
Yeryüzünde 4000’den fazla din var. 3’ü semavi dinler olan toplamda 4000’i aşkın dinlerin tek bir ortak amaçları olmasa da düzen konusunda belirleyici bir etkiye sahiptir. Dinler, hukuk ve devletten daha fazla insanların yaşamında önemli rol oynayan bir kurumdur.
Düzen ve Muhafazakarlık
Düzen fikri, insanların belirli bir süre sonra kendilerini teminat altına alarak, belirli bir düşünce etrafında dönmesine neden olur. Bu ise muhafazakarlık olarak adlandırılan siyasi ve sosyolojik bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanların düzene olan talepleri, muhafazakar yani yeniliklere ve gelişmeye kapalı bir düşünce sistemine itmektedir. Bu görüşe göre oturmuş bir düzen, her şeyden daha önemlidir.
Gelecek tehlikelerle doludur. İnsan geçmişini bilebilir ama geleceğini tahmin etmesi oldukça zordur. Bu yüzden geçmişe ve geçmişe ait olana sarılmak, insanın rasyonel bir davranışıdır.
Makyavel, aynı zamanda muhafazakarlığın altında yatan ideolojik temeli şöyle açıklar: “Yeni bir düzeni başlatmak ve sürdürmekten daha zor olan, başarı şansı daha düşük ve idare etmesi daha tehlikeli olan bir şey yoktur.”
Düzen ve Anarşi
Düzenin bittiği yerde anarşi baş gösterir. Muhafazakar bir tutum ile anarşik bir davranış her zaman çelişir. Bu yüzden düzen ve anarşi her zaman iki ayrı uçta yer almıştır.
Anarşi bir belirsizlik halidir ve kaos, anarşide kaçınılmazdır. İnsanın düzen içinde yaşaması için anarşiden ve kaostan uzak durması, toplumsal olaylara tepkisiz kalması gerekir. Aksi düzenin bozulması ile sonuçlanacaktır.