Açlık Üzerine II
Açlık, ağır bir biyolojik ve fizyolojik tazyiktir. Bir adım daha ötesinin ölüm gibi bir gerçek olduğu ağır bir merhale. Açlığın geniş kitlelere ulaşarak yaygın bir sosyolojik boyuta ulaşması, genel bir huzursuzluğu ve toplumsal anarşiyi doğurur. Yoksulluk sınırının açlık sınırına dayandığı ülkelerde de yine aynı durum söz konusudur. Açlık, giderilmemesi halinde kesin bir çizgiyle taraf olmaktı. Yaşamak veya ölmek.
Açlığın her türlü toplumsal çöküntüyü beraberinde getireceği su götürmeyen bir gerçektir. Grevler göstermelik aktivitelerdir. Saf açlığın insana yaptıramayacağı hiçbir şey yoktur: Öldürmek gibi. Bir insan aç kaldığında bir başka insanı dahi öldürebilir. Susuzluk bambaşka bir ihtiyaçtır. Bir şeyleri yeme, mideye besin maddesinin girmesi, insanı standardına kavuşturur. Standarttan uzaklaşan ve midesini doyuramayan insan veya kitle kolayca manipüle edilebilir bir konumdadır.
Açlığın ileri boyutlarda olduğu ülkelerde, temel sorun halkın, kitlenin sosyolojik yapısıdır. Sosyolojik yapının düzeltilmesi ve normal seviyelere çıkarılması uzun yıllar hatta bir asır alabilir. Açlık en çok toplumun demografik yapısına etki eder. Açlığın ileri düzeyde olduğu ülkelerde, kontrolsüz doğum, gelir-gider adaletsizliği ve türlü olumsuzluklar yine aşırı derecede yaygındır. Devlet politikası haline gelmediği sürece açlığın dış yardımlarla ve özel faaliyetlerle giderilmesi, yok edilmesi veya azaltılması imkansızdır. Gelişmemiş ülkelerin en çok mücadele ettiği sorunların başında gelen açlık dünyayı da derinden etkileyen bir sosyolojik problemdir. Devletlerin ve özel kuruluşların, şahsi teşebbüs edenlerin bu konuda topyekün ve organize hareket etmeleri açlığı bitirmek için tek kurtuluş ve reçetedir.
Ey Açlık ! Seni midemde, iliklerimde, kanımın küreyvelerinde duydum.Ve sen, benim şefik ve rahim olan soyum -insan soyu- sen ebedi tokluğu fethedeceksin !
Orhan Kemal, Baba Evi