Kısaca: Sufizim ve Tarikat İlişkisi? Aynı mı?
Sufi düşünce, ya da tasavvufi yaklaşım, hakkındaki genel kanının aksine Hz. Muhammed zamanında başlayan ve ondan sonra da devam ettirilen, bir tefrika halinde ortaya çıkmayan, İslam’ı anlama ve yorumlamada çeşitli yollar geliştirmiş; manevi anlamda yükselmeyi, Allah’a ulaşmak için tüm dünya nimetlerinden sıyrılarak zühd ve takva ile aşkınlanmayı bir doktrin olarak kabul eden, kendi içerisinde bir felsefe sistemi, ayin, ritüel ve ibadet biçimi geliştirmiş bir anlayıştır. Bu bağlamda Müslüman toplumunda önemli bir yer tutan tarikatların oluşumunda da etkili olan bu yapılanma, Selefilik ile tabanda zıtlaşmalar barındırır.
Hz. Peygamber’in zamanında çekirdeği oluşan[1] tasavvufi yaşam sonraki yüzyıllarda Sufilerin elinde yorumlanmış, usul ve metotlarla yeniden şekillenerek kurumlara dönüşmüş bir hayat tarzı ve bir ilim haline gelmiştir. Ortaya çıktığı zamanlarda genellikle züht yani maddi ve manevi olarak dünya hayatından uzaklaşmak, ahireti bu arzulara tercih etmek olarak yorumlanan tasavvuf, bazen ‘riyazet’’ kelimesiyle de karşılık bulmuştur (Kara, 1992: 9). Bu bağlamda tasavvuf düşüncesinin amacı, şuurlu, Allah’a karşı vazifelerini tam olarak yerine getiren bir İnsan-ı kâmil yetiştirmektir (Kara, 1992: 10) Bununla birlikte sufi/tasavvufi düşünce, Kur’an ve Hadis’i kaynak olarak alır ve onun için iki tane ana temel vardır, Allah’a tam olarak teslimiyetle birlikte şeriatın kabulü, İslam, ardından temel olarak İslami bilgilerin öğrenilmesi yani iman. Aynı zamanda Allah’ı görüyor gibi salih bir amel ve düşünce ile ibadetlerini yapmak ve zikir ile sürekli olarak Allah’ı hatırlamak tasavvufun temel öğelerindendir (Chittick, :60-61). Tasavvufi düşüncelerin ortaya çıkmasında en önemli etkenlerden biri dini konuları sadece akılla açıklamaya çalışanlara bir tepki olmasıdır. Bununla birlikte tasavvuf, Hz. Peygamber döneminde yaşanan imanın o ilk tazeliğine dönerek, dinin özüne dönmeyi ve dini, bir hayat tarzı olarak benimseme gayretine girer (Kara,1992: 8). İlk oluşum sürecinde tasavvuf, bahsedildiği üzere bireysel bir yapılanma olan züht yani dünya hayatından uzaklaşmak olarak kendini göstermiş, bu durum dünya ilişkilerinden soyutlanmaya sebep olmuştur İlk olarak suf/tasavvuftan anlaşılan tek başına çıkılan bir yol, bir anlayış iken sonralarında tasavvuf toplumsal bir yapılanmaya dönüşmüştür.
Beyazıd Bestami, Cüneyd-i Bağdadi, Hallac-ı Mansur, Gazali, Muhiddin Arabi, Ahmet Yesevi, gibi isimler tasavvuf akımının pirleri olarak görünür. İlk olarak ehl-i sünnet uleması tarafından benimsenmeyen tasavvuf, eleştirelse de zamanla kabul görmeye başlamıştır (Temren, 1995 27).
Sonraki aşmalarda tarikatların oluşumunun ana dinamiğini oluşturacak tasavvufi düşünceler yavaş yavaş bu esaslar içerisinden kendisine bir yer bulmuş ve benimsenmiştir. Bu bağlamda tarikatalar bir nevi ‘sufi’nin Allah’a kavuştuğu yol’ dur. Böylelikle tarikat şeriatı da kapsayarak sufilerin yürüdükleri yol olarak da yorumlanabilir. Belirli bir ahlaki yaşam tarzıyla ibadetin birleştiği ve bir şeyh önderliğinde gelişen tarikatlar, bir nevi şeyh-mürit oluşumudur (Uludağ, 1970). Böylelikle tasavvuf, birçok oluşum ve sembolleriyle tarikatlar içerisinde korunarak geliştirilmiştir (Akarpınar, 2004: 5) Tarikat, tasavvuf sözlüğünde Allah’ı bilmek, yaklaşmak anlamını taşımaktadır. Bir tekke, dergâh ya da zaviye gibi yerlerde toplanan tarikat ehli, şeyhin merkezinde yer alarak bir halka oluştururlar (Tatlıoğlu, 2009: 111). Bu noktada tarikat şeyhlerinin ruhani boyutta otoritesinin güçlenmesi ve ispatı için bazı gerçekliklere ihtiyaç duyulur, örneğin silsile gibi bağlarla şeyhlerin ruhani bağları Peygambere oradan da Allah’a bağlanır ve otoriter gücün bağları silsile ve kerametle kuvvetlenir (Günay; Ecer, 1999: 133).
Tevbe, Züht, tevekkül, kanaat, uzlet, murakabe, riyazet ve çile, zikir, sema, hatm-ı hâce gibi ortak özellikleri içinde barındıran (Güngör: 2020: 92) tasavvufi düşünce ve tarikatlar yayılarak ilerlemiştir. Yayılan bu sufi oluşumlar, Kadirilik, Halvetilik, Rifailik, Nakşibendilik gibi sufi tarikatlarla çeşitlenmiş, yıllar geçtikçe kendi içlerinde ayrılarak alt kollarını oluşturmaya başlamışlardır (Günay; Ecer, 1999: 140). Bir şeyh merkezi etrafında toplanan bu grup için katılım tamimiyle gönüllük esaslıdır ve hiçbir zorlama ve dayatma söz konusu değildir. Tarikatların bu anlamda insanlara geniş alanlar sunması, kültürel yaşantılarına saygı duyması onların dünya çapında genişlemesini ve daha fazla kişiye hitap etmesine olanak sağlamıştır. (Güngör, 2020: 104) İlk ortaya çıktığı zaman itibariyle şeyh merkezli zikir, çile gibi ana unsurlar barındırıyorken Modernizm ve Sekülerlik ile birlikte kendi içerisinde şekil değiştiren tasavvuf algısı ve tarikatlar, bulunduğumuz yüzyıla kadar birçok değişimden geçmiştir. Sufizmin kurumsallaşmış bir yapısı olan tarikatlar, klasik zamandaki tarikat yapılanmalarına benzese de tamamen aynı değildir (Güngör, 2020: 98).
[1] Bazı düşünürler tasavvufun temellerini Hz. Peygamberle başlatmaktadır. Buna Hz. Peygamberin birçok hadisini kaynak olarak sunarlar (Kurtkan, 1977, 37).