Siyaset

Liberalizmin Genel İlkeleri

Liberalizm, Batı siyasal düşüncesinde önde gelen ideolojilerden biri olarak siyaset biliminden öne çıkmaktadır. Bireyin kutsallığına ve hür teşebbüsün önündeki engellerin kaldırılması neticesinde toplumun genel refahının artacağına dair olan inanç, liberalizmin en başat (genel)  özelliğidir. Bu bağlamda bir tanım yapmak gerekirse liberalizm insanı odak noktasına alan, akıcılığı ön plana çıkaran ve özel hayatın serbestliğini ve kamusal hayata ise sınırlı bir devlet müdahalesini ön gören felsefi bir yaklaşımdır. İşte kısaca liberalizmin genel ilkeleri.

Serbest piyasa şartlarının insanların kapasitelerini ortaya çıkarmada en elverişli zemini sunduğunu iddia eden liberalizm, hür teşebbüsün ve sivil toplumun önündeki engellerin kaldırılmasını savunur ve piyasa mekanizmalarının normal işlemesinin evvela tek tek bireylerin sonrada genel olarak bütün toplumun faydasına olacağını var sayar. Faydacı bir bakış açısına sahip olan liberalizm tek tek bireylerin zenginleşmesinin toplumun genel zenginliğini arttıracağını ileri sürer ve devlet ile Pazar arasındaki ilişkide Pazar/piyasaya öncelik verir. Dolayısıyla pazarın işleyişine dair yapılan her devlet müdehalesi, önünde pazarın adaletsizliklerini hafifletmeyi öngörse de son kertede genel refahı düşünür ve daha büyük daha büyük adaletsizliklere yol açar. Aynı zamanda liberalizm ile kapitalizm, üretim ilişkilerinin serbest piyasa tarafından tanımlanmasını savunan, sermaye birikimi neticesinde özgür bireylerin ortaya çıkacağını savunan ve özgür bireylerin ortaya çıkmasıyla toplumda hukukun üstünlüğü anlayışının yerleşeceğini öngören bir düşüncenin ürünüdür. Bireylerin kendilerine ait varlıklarının olması, bu varlıkların bir hukuk sistemi tarafından garanti altına alınmasını da beraberinde getirecektir. Önce kendi bedenleri, sonra da sahip oldukları maddi varlıklar üzerinde otonomiye sahip olan bireyler adil işleyen bir hukuk mekanizmasının ortaya çıkmasını isteyecekler ve kendilerini yönetmeleri için seçtikleri yöneticilerin her şeyden önce bu hukuk tarafından sınırlandırılmasını talep edeceklerdir. Yöneticiler hukuktan bağımsız keyfi şekilde hareket etmemelidirler. Kapitalizmin bu akıl yürütmesinden hareketle hukukun üstünlüğü, liberallerin sıklıkla vurguladıkları bir kavram olmuştur.

Liberalizme göre genel ahlakı ve normatif değerleri toplumsal ilişkilerin doğal akışı belirlemelidir ve tam bu nedenle liberaller ahlakın seküler bir şekilde tanımlanmasını savunurlar. Özgür düşünen, özgür hareket eden bireyler zaman içinde doğru davranış kalıplarını kendileri gerçekleştireceklerdir.

Liberalizmin bir başka özelliği de tarihin doğrusal bir akış çizgisine sahip olduğunu varsayması ve bu akış neticesinde günün birinde bütün insanlığın ortak liberal değerler etrafında bir birliktelik oluşturacağına inanmasıdır. Bu doğrusal tarihsel akışın liberal-demokratik siyasi örgütlenme modeline doğru evrildiği varsayılır. Liberalizm aydınlanma felsefesinin en tipik dışavurumu olan ilerlemeci anlayışı benimsemenin yanı sıra yine aynı felsefenin beraberinde getirdiği insan haklarının evrensel ve doğuştan edinildiği fikrini de paylaşır. Doğal hukuk anlayışının bir gereği olarak, insanlar içine doğdukları toplumlardan ve yaşadıkları fiziki ve beşeri coğrafyadan bağımsız olarak evrensel haklara sahiptirler. Gerek Magna Carta, gerek Fransız İhtilali, gerekse de ABD’nin doğum süreci bu düşünce etrafında şekillenmiştir. İnsan akıllı ve rasyonel bir varlıktır ve bu özellikleri kullanarak kendisini sınırlayan ve kısıtlayan bütün engellerden kurtulabilir. Yine liberal felsefe, aydınlanma ile birlikte anılan modernist kalkınma ve ilerleme düşüncesinin de arkasında yatan en önemli güçtür. Modernizm düşüncesi özünde insanın aklını kullanarak doğayı kontrolü altına almasını ve maddi kalkınmasını ifade eder. Bu doğrusal bir süreçtir ve zaman içinde dünyanın her köşesine yayılmıştır.

Liberalizme göre özgür bireyler aralarında bir toplumsal sözleşme yaparak güvenli bir şekilde yaşamaya karar verirler. Devletin temel görevi kendi iradesi özgür bireyler üzerinde tesis etmek değil, bireylerin özgürlüklerini birbirlerinin haklarına zarar vermeyecek şekilde kullanmalarını mümkün kılmaktır. Devlet adeta bir gece bekçisi gibi hareket etmelidir. Liberaller insan hakları kavramını öne çıkararak herkesin güven içinde uyumasını garanti eden ve ancak bir huzursuzluk olduğunda ortaya çıkan bir devlet tipini savunurlar Özgür bireylerin iradeleriyle ortaya çıkan devlet bireylerin bu özgür iradelerini asla sınırlandırmamalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.