Dünya TarihiTarih

Rus Diye Bir Millet

Kökenleri bakımından incelendiğinde Rusların çok çok eskilere dayanan köklü bir medeniyetlerinin olmadığını görüyoruz .Aslında hepimiz Rusya’yı Osmanlı Devleti başta olmak üzere diğer devletlerin başına bela olmuş ve asıl gayesi ‘sıcak denizlere inmek’ olan bir topluluk veya devlet olarak biliriz.

Yukarıda bahsedildiği üzere Rusların aslında tarih sahnesine çıkışının çok da tarih öncesi devirlere dayanmadığını söyleyebiliriz. Nasıl mı ?

İlk önce şu an Rusya toprakları olarak bildiğimiz Karadenizin Kuzeyi ve Avrupa’nın doğusunda yer alan dünyanın en geniş yüzölçümüne sahip olan bu coğrafyada Kavimler göçü öncesi  Saka Türkleri, Avarlar ve Tatarlar vardı. Kavimler göçü sonrasında ise bölgede Hazarlar, Peçenekler, Oğuzlar, Cengizliler, Altınorda Devleti, Timur ve en nihayetinde Osmanlı Devleti’nin kısmi ya da genel olarak bir hakimiyeti söz konusuydu.

Anlaşılacağı üzere Rusya yokken orada yaşayan kavimlerin çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Zaten bazı tarihçilerimizin ve geçmişteki önemli seyyah ve bilginlerin notlarında da bu topraklar ‘Deşt-i Kıpçak’ yani Kıpçak diyarı olarak geçiyordu.(Ayn Calut ve Elbistan savaşlarında o zamana kadar yenilmemiş Moğol ordularını darmadağın eden Rukneddin Baybars da bir Kıpçak Türküydü)

Peki bu Slavlar nereden geldi? Çok basit bir izah ile mümkün: Kavimler Göçü.

Aslında çok basit bir olgu gibi gözüken bu toplumsal olayın derinlemesine incelenildiğinde bütün Avrupa medeniyetlerinin temelini oluşturduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Zira günümüzdeki büyük Avrupa devletlerinin yapı taşını Kavimler Göçü sonrasında kaos içerisindeki kavimlerin yer değiştirmesi ve karışması meydana getirmiştir. Aynı bu sebepler Rusya için de geçerlidir.

Rusların temel yapı taşını oluşturan unsur aslında bakarsanız Norslardır. Peki kim bu Norslar?

Norslar yani diğer bir adla hepimizin kulaklarının aşina olduğu biçimiyle Vikinglerdir. Bu topluluk Kavimler göçüyle kuzeye yani İskandinavya’ya çıkmış daha sonra ticaret için o anki adıyla Novgorod şehrine inmiştir.

Bu kavim ticaretlerini Hazarlar zamanında oraya yerleşmiş ‘saf’ yahudilerle yapmışlardır. Novgorod İdil-İran ve Orta Asya hattında ticaret yaptılar. Ticaret yapmak zaten Hazarlar’da tüccarlar için büyük kolaylık demekti. Geçiş güzergahlarının üzerinde bulunan Hazarlar ticaret yapanlardan da diğer devletlere oranla daha az vergi alıyordu. Bu ortam ve rahatlık ileride Hazar Barış(Altın)Çağı’nın oluşturacaktı.

Onlarca hatta yüzlerce süren bu Nors-‘Saf’ Yahudi birlikteliği Varyaglar denen birleşik bir unsuru doğurdu ve Varyaglar ticaret sayesinde çok zengin oldular. Novgorod’ta hüküm süren yarı İskandinav yarı Musevi bu topluluk zamanında Hazar Devleti’nin sınırları içerisindeydi. Hazarların Kuzey Rusyada hakimiyeti zayıftı ve bunu fırsat bilen bazı şehirler Vareglerden kendilerini yönetmelerini istediler ve bunun üzerine Vareglerin bir hanedanı olan Rurik Hanedanı başta Kiev olmak üzere başka şehirlerde siyasi yapılanmaya gitti. Moskova ve Novgorod da bunlardan biriydi. Bu Rurik Hanedanı’nın arkasında -yaşadıkları coğrafyayı ele alırsak- Kripto Yahudiler vardı. İlk Slavlaşma hareketi buradan başladı. Tarih Orta Çağın ortası ve sonları.

Saf sözcüğünün parantez içine alınmasının nedeni Hazarlar Museviliği resmi dini olarak benimsemiş tarihteki ilk Türk devletidir. Hatta Hazarlar sonradan Yahudiliği benimseyen tarihteki ilk ve tek devlettir.

İsteyenler Arthur Koestler’in -Onüçüncü Kabile- isimli Museviliği kabul eden Hazarlar’ı anlatan ve Türk tarihini yakından ilgilendiren önemli kitabı okuyabilirler.

Hepimizin bildiği üzere 29 Mayıs 1453’te Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetti ve Bizans İmparatorluğu tarihe karıştı. O zamanlarda Bizans Hanedanı’nın başında Paleologos Haneda’nı vardı.Bizans çökünce bu Paleologos hanedanı Rusya’da bulunan Kiev Knezliği’ne gitti ve o dönem Kiev Knezliği’nin başında III. Ivan vardı. Ruslar bu adama Rusya’nın büyük birleştiricisi derler ama o zamanlar bu knezlik bir Türk devleti olan Altınorda Devleti’ne bağlıydı.

III.Ivan İstanbuldan kaçan Paleologos Hanedanı’nı yanına aldı ve hanedanın kızı Zoe yani Sofya  ile evlendi burada birkaç detay dikkatleri çekiyor.Sofya’nın Manuel adında bir çocuğu vardı ve Manuel annesi ile birlikte Rusya’ya gitmedi İstanbulda kaldı ve daha sonra müslüman oldu. Yani Bizans İmparatoru’nun, hanedanlığının son temsilcisi bir müslüman.

Bir ilginç diğer nokta ise Hazarlar da zamanında Bizans’a kız vermiş ve Bizans’tan kız almıştır. Bizansa gelin olarak giden daha sonra Bizans Kraliçesi olan Çiçek Hatun da bir Hazar Türküdüydü.

Daha sonra III. Ivan öldü ve yerine oğlu Vasili geçti. Vasili  kendini Bizans’ın varisi olarak addetti ve kendini Sezar daha doğrusu Çar ilan etti. Bu olaylar sonrasında ortada karışık, karmaşık ve melez bir kavim meydana gelmiş oldu.

Norslarla birleşik bir kavim olan Kripto yahudiler ve onların başında da Rurik hanedanı, idari kadro böyleydi. Halk slavlaştırılmış, melez bir toplumdan oluşan Türkler ve ticaret için gelen yüzlerce diğer akraba kavimlerden oluşmaktaydı. Bu idari kadroda olanlar aslını unuttukları ve melezleştirdikleri bu kavmin üzerine çöreklendiler ve bu topluluğa Rus dediler topraklarına da Rusya. Ve yakınındaki milletleri de teker teker slavlaştırmaya başladılar Bulgarları, Sırpları (başka bir Hint-Avrupa medeniyeti olan İlliryalıları) slavlaştırdılar. Hatta öyle ki Rusya, slavlaştırma arzusundan hiç bir zaman vazgeçmemiş, II.Dünya Savaşı ve sonrasına kadar olan süreç içerisinde bile bu icraatlerini sürdürmüşlerdir.

Daha sonra Rurik Haneda’nı bitti ve yerine meşhur Çar Deli Petro geçti Rusların ve yahut Avrupalıların deyimiyle de Büyük Petro.

Çok ilginç bir detay daha dikkatleri çekiyor.
Aslında Petro Alman kökenliydi, annesi Almandı ve Çar olmadan önce kendisi de bir Alman mahellesinde  oturuyordu daha sonra Deli Petro Polonya’lı bir kadınla evlendi ki zira o da Rus değil Cermen yani Almandı. Başlangıçtan beri karışık iç içe olan bu topluma Petro bir de Cermenleri ekledi ve iş daha da karışık hale geldi. Petro’dan sonrası zaten malumunuzdur. Osmanlı için işler pek de iyi gitmemiştir.

Bu noktada Hazarların rolü çok büyüktür. Böyle bir toplum eğer inşa edilmişşe bunun temel sebebi Hazarlardır. Çünkü Hazar zamanında hem Norslar hem de Saf Yahudiler sağlıklı bir ticaret yapma olanağı sağlamışlar hemde despot olmayan ve diğer Türk devletleri gibi askeri açıdan pek de güçlü bir varlık gösteremeyen Hazarlar karşısında bu topluluklar istediklerini gerçekleştirme imkanı bulmuşlardır. Zaten Hazarların ordusu da paralı askerlerden oluşmaktaydı çoğunlukla.

Hazarların ve Altınorda Devletleri’nin Osmanlı devletine karşı bilinçli olmadan yaptıkları bir diğer önemli iş ise Rusların prenslik idari yapısından çarlığa geçmesini önlemesidir. Eğer kuzeyde -ne kadar da askeri açıdan zayıf bir devlet olsa da-Hazarlar ve Altınorda gibi nazaran askeri gücü iyi olan bir devlet olmasaydı Osmanlı-Rus harplerin 18. yüzyıldan itibaren değil 15. ya da 14. yüzyıldan itibaren  başlayan bir süreç olduğunu bilecektik.

Olayı özetlersek aslında Rus diye bir milletin safkan bir millet olabilmesi mümkün değil kültürel ve sosyal açıdan incelediğimizde tamamiyle bir melez kültürden bahsediyoruz yani Hazarlar zamanında yaşayan iki millet olan saf Norslar ve saf Kripto Yahudilerin birleşmesi sonucu saf bir ırk elde edilmez ki zira buna Petro bir de Cermenleri eklemiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.