Self-Oryantalizm Nedir? Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Ortaya çıktığı günden, bugüne değin anlam kaymasana uğrasa da bütünlüğünü koruyan oryantalizm, Batı’nın Doğu’yu tecessüsünden başlayıp Doğu üzerindeki hegemonyasına kadar ilerlemiştir. Gelişmesinde ve Doğu’yu tanıma yolunda en önemli etmenlerden olan Batılı seyyahların kaleme aldıkları seyahatnameler gerek yazıldığı dönem için gerekse şu an oryantalizmin boyutlarını anlamak için oldukça ehemmiyetli belgelerdir. Seyyahlar, 15. Yüzyılla birlikte Doğu’ya, bunun özelinde ise Osmanlı topraklarına seyahatlerini arttırmıştır. Doğu topraklarını her yönüyle kaleme alan, resmeden bu seyyahların, Doğu kültürünün tanınmasında büyük öneme sahip olduğu gibi Doğu’nun yanlış tanınması ve hayal edilmesinde de oldukça büyük bir etikleri olmuştur. Aynı zamanda bu seyahatnameler dönemin en çok okunan eserleri olmuştur. Bu eserlerde 15. Yüzyıldan, 17. Yüzyıla kadar Osmanlı’ya hayran bir bakış açısına sahip olan Batılı seyyahlar, 18. Yüzyıl itibari ile Osmanlı’nın da çöküşe geçmesi ile birlikte daha alaycı bir bakış açısı izlemişlerdir. 19. Yüzyıl ile birlikte ise artık Osmanlı-Doğu seyyahlar için eski ihtişam ve gösterişli halini yitirmiştir.[1]
Osmanlı döneminde yazılan birçok seyahatname vardır, bunlardan bazıları şehrin özelliklerini, kahvehaneleri, gelenek ve görenekleri anlatırken bazıları ise saray ya da sosyal yaşantı üzerindeki meraklarını kaleme almışlardır. Bazı tarihçilere göre Osmanlı dönemi seyahatnameleri iki ayrı kategoride izlemek daha sağlıklı bir tercih olacaktır. İlk dönem yani 16. Yüzyıl seyahatnameleri daha tarafsız yazılırken 18. Yüzyıl ve sonrası için yazılan seyahatnameler daha taraflı ve kasıtlıdır. 19. Yüzyılda ise bu seyahatnamelerin gidişatı daha da sertleşmiş ve Türklere karşı direkt oluşan bir olumsuz tutum seyretmiştir. Bundaki önemli etmenlerden biri Oryantalizmin ortaya çıkması ve bir çalışma alanı olarak kendini göstermesidir[2]
Seyyahların kaleme aldıkları eserler ile gelişen Oryantalizm, 16. Yüzyıldan itibariye, Doğu ile ilişkilerini güçlendiren Batı’nın tanımlamaları ile şekil bulur. 19. Yüzyıla gelindiğinde ise tahakküm kuran bir Batı anlayışı ortaya çıkar. Bunda Sanayi İnkılabı ile kendini daha da çok gösteren sömürü faaliyetlerinin büyük bir etkisi olmuştur.[3] Oryantalizmin tanımlanması ve ardından literatürün genişlemesi ile birlikte yapılan okumalarda Doğu, üzerinde konuşulacak ve araştırılacak bir nesne konumunda iken, bundan sonraki ikinci okumalarda ortaya bir ‘ikinci nesne’ olgusu çıkmıştır. İkinci nesne ise self oryantalizm dediğimiz, oto-oryantalizmin varlığını görünür kılmıştır. Doğu kavramı, Doğulu tarafından benimsenerek, kendine ait olmayan tanımlamalarla kendilerini anlamlandırmıştır. [4] Bu anlamda Self Oryantalizm, Batı’nın icadı olan silahın bizzat bir Doğulu tarafından kendine doğrultulmasıdır. Bu bağlamda Doğu, Oryantalizm ya da Self- Oryantalizmi sınıflandırırken fark etmeksizin nesne konumundadır ve namlunun ucu ona dönüktür.[5]
Oryantalizmin ardından, modernist ve Batıcı bir içselleştirmenin ürünü olarak kendini gösteren Self-Oryantalizm, modern ulus devletlerin oluşumu esnasında modern liderlerin etkisi ve aynı zamanda post kolonyal süreçte ise entelektüellerin kolonyalistlerle kurduğu bağlantılar ile içselleştirilmiştir. Kendini Doğululaştırmak olarak tanımladığımız self oryantalizm, aydın/elit kesim dediğimiz önden giden modernistlerin bir bakıma özneliği kendilerine çevirmeleri ve ortaya bir Batılılaştırılmış Doğulu karakteri çıkarmalarıdır. İşte bu önden giden ve modernlik algısını ortaya çıkaran kesim bir bakıma self oryantalizmin de doğmasında önemli bir etken ve figür olmuştur. İşte bu ‘taşıyıcı elit’ olarak adlandırılan kesimin kendilerini ve toplumun kültürel değerlerini Batılının çizdiği sınırlar doğrultusunda değerlendirmesi ve bununla birlikte toplumun da öz kimliğini ve kültürünü Batı’nın değer yargılarına göre şekillendirmesi olarak ortaya çıkan self oryantalizm doğru ya da dolaylı yoldan hegemonyaya destek vermektedir. [6]
Self oryantalizmin en önemli kaynaklarından olan modernite, taşıyıcı elitler tarafından Batılı-modern olguların kendi inanç ve kültüründen daha üstün olduğunu kabul edip, özenti ve hayranlıkla ilk temasın başlaması sonucu ortaya çıkar. Bu bağlamda kimliğin oluşum aşamasında bir başkasının varlığı ve o bir başkası üzerinden kendini kabul ettirme ve diğerinin kimliksizleşmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Bu doğrudan kişinin ya da toplumun ‘’kendi kendisinin ötekisi haline gelmesi’’ olarak yorumlanabilir.[7]
- [1] Necip Fazıl Duru, ‘’Batılı Seyyahların Gözüyle ‘Dönen Dervişler’’ 3.
- [2] Deniz Maden, ‘’Batılı Seyyahlara Göre Osmanlı Haremi’’ (Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, 2010): 13.
- [4] Emine Işıkelekoğlu, ‘’ Batı ile Etkileşime Giren…’’ 138.
- [5] Bezci, Çiftçi, ‘’ Self Oryantalizm…’’, 141.
- [6] Aynı Eser, 143.
- [7] Mürsel Gürses, ‘’Meşrutiyet Dönemi Gezi Kitaplarında Oto-Oryantalist ve Oksidentalist Söylemler’’ Turkish Studies, c.7, (2012): 1274