Toplumsal Yaşamda Düzenin Yeri
Kendini bir düzenin içine atmayı istiyor insan. Örneğin sadece iş, sadece okul ya da sadece herhangi bir şey; sevmek de olurdu hem. Düzen insaların içini rahatlatan bir şeydi. Örneğin güneşin doğacağı vakitler belli olsun, mesainin başlayacağı dakika önceden biçimlendirilsin istiyordu. Bir nebze insan bunu başarmıştı. Günleri, ayları yılları; saatlere, dakikalara hatta saniyelere bölmüştü; kaderini elinde tutmak için.
Her şey belirli bir mekanizma içerisinde seyretsin istiyorduk, neyin nerede vuku bulacağını, neyin ne zaman biteceğini hesaplıyorduk durmadan. Gereksiz değil aksine bir ihtiyaçtan doğmuştu. Kaderini avuçlarının içine alabilir miydi insan? En azından böyle yapmaya devam ederek bir nebze olsun başardığımızı görüyorduk. Hoşumuza gidiyordu ve düzen her geçen gün biraz daha içine çekiyordu bizleri.
Hayatımıza baktığımızda bazı şeylerin bizim isteğimiz dışında belirli bir sistem ve düzen dahilinde işlediğini görüyoruz. Düzen, aynı zamanda ideallerin, toplumların ve sistemlerin varlıklarını sürdürmeleri için gerekli bir ortam sağlıyordu. Aynı zamanda doğada da belirli bir ahenk vardı üstelik. Kışın geceler uzuyor, baharın doğa canlanıyordu mesela. İnsanoğlu dışında her şeyin bir düzen içerisinde işlediği aşikardı. Örneğin herhangi bir maymunun ben muz yemek istemiyorum dediği görülmüş müydü? Maymun, ağaçlardan ağaçlara zıplar, muz yer, tercihen değil neslinin devamı için üremek zorundadır ve bazen de ekolojideki diğer canlıları öldürmek mecburiyetindedir. Oysa biz insanlar öyle miydik? Tercihen kararlar aldığımızda, aldığımız bu kararları, başkalarının aleyhine sonuçlandığını bazen bilerek bazen de bilmeyerek ‘tercih’ diye değerlendiriyoruz.
Örneğin Türk toplumunda evlilik bir düzen demektir. Evlenmek; aile olmak, çocuk büyütmek ve çocukları evlendirecek çağa getirmek gibi hususlarla bağdaştırılarak bir insanın yaşama amacı olarak değerlendiriliyordu. Bir insan evlilik çağını geçtiğinde ona tuhaf gözle bakarız, nedenini sorarız ve ona güvenmeyiz. Neden? Çünkü evlilik düzen; düzen de güven demekti. Her zaman düzen, güven mi demekti? Genellemeler içinde yanlış ifadeleri barındırırlar. Bir yerde düzenin varlığından söz ettiğimizde orası için güvenli yer diyemeyiz. Düzeni insanların nasıl kabul ettiğini bilmemiz gerekir. Daha doğrusu düzeni temellendirmek lazımdır ilk önce. Hırsızlık, düzen dışı bir eylem olarak karşımıza çıkar ve tüm toplumlarda bu böyledir. Ama hırsızlığın ne olduğuna dair hiçbir şey bilmeyen ve tesadüfi olarak o zamana kadar hiçbir beşerle karşılaşmamış bir insan için fırından ekmek çalmak kadar doğal ne olabilirdi? Bu konudan baktığımızda düzenin aslında bir nevi ahlaka ilgili olduğunu görüyoruz.