Psikoloji

Annelik Duygusu: Kadınlara Verilen En Güzel Duygu

Annelik duygusu hiç şüphesiz kültür ve toplumumuzun kutsal saydığı bir varlığın duygusudur. Annelik duygusu çoğu zaman şefkat, koruma ve sevgi ile bağdaştırılabilen bir duygudur. Bir kavramın binlerce tanımı varsa aslında onun tanımı yoktur, tarifi vardır. Net olarak bir tanımı olmayan annelik duygusunun tarifini farklı biçim ve formatla, cümlelerle yapabiliriz. Fakat hangi cümle yapısını kurmuş olursak olalım ”annelik duygusunu” özetleyemeyiz.

Annelik duygusu, annenin çocuğuna karşı inanılmaz boyutlara varan ”koruma” ve ”şefkat” içgüdüsüyle dolup taşmasıdır. Her durumda ilk önce çocuğunu düşünme, yanında olmadığı zaman aklının bir tarafının hep çocuğunda kalması, güldüğünde mutlu, ağladığında huzursuz olmak ”annelik” duygusunu özetleyen birkaç mastardır.

Türk toplumunun annelere yüklediği, çocukların annelere beslediği sevgi, annelik duygusunu biraz daha kutsallaştırmıştır. Sevme, karışma, üstüne titreme, endişelenme, üzülme, sahip çıkma vesaire duygularla biraz daha karmakarışık bir hal alan annelik, en çok da sabır ister.

Şöyle denir. Çocuk annenin vücudundan kopan/ayrılan bir parçadır fakat hala annenin bir parçasıymış gibidir, ondan ayrı düşünülemez. Babalar için bu durum biraz daha yüzeyseldir ama anneler biraz daha fazla sahiplenme eğilimindedirler. Galiba hamilelik döneminde salgılanan özel bir hormon, sadece psikolojik olamaz öyle değil mi?

Öte yandan annelik duygusunun zaman geçtikçe azalması da doğru değildir. Yani annelik duygusu çocuğun doğmasını takip eden birkaç ay içerisinde çok yoğun yaşanan bir duygu değildir. Çocuğun fiziksel gelişimini görmek, göz teması kurmak, seslenip cevap almak gibi ilerleyen süreçte annelik duygusu katlanarak artan bir duygudur.

Öte yandan annelik duygusu bazen beraberinde bir suçluluk duygusunu da getirir. Bu suçluluk duygusunun temeli ise ”yetersizlikten” kaynaklanmaktadır. Karnını iyice doyurdum mu? Aç mı yattı? Okulda ne yapacak tek başına şimdi? Geçen sefer üzdüm mü? gibi sorular aslında annenin tek başına fiziken ve ruhen yetememesinden kaynaklanır. Bu yetememe duygusu, annenin başka işlerle meşgulken kendisinin rahatsız olmasına sebep olur. Örneğin komşusunda çay içmesi, ona bir rahatsızlık verir. Gidip çocuğuyla meşgul olması gerekir kendince.

Annelik duygusunun/içgüdüsünün ataerkil düzenin kadınları pasifize etmek için uydurduğu, din ve milliyetçilikle bezenen kuyruklu bir yalan olduğunu söyleyenler de var. Şöyle ki erkeğin egemen olduğu bir toplumda kadınları ne gibi bir sebeple oyalayabilir, söz sahibi edemeyebiliriz? sorusunun cevabı annelik duygusunun altını iyice doldurmak, ona hikayeler yazmak ve pohpohlamaktır. Bu biraz ütopik bir olgu. Ben gerçekten böyle olduğu inancında değilim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.