Siyaset

Küreselleşme Nedir? Küreselleşme Teorileri ve Yaklaşımları ile Politik Tabanda Küreselleşme

Küreselleşme, hayatlarımızın gittikçe bizden uzak bir mesafede alınan kararlar, meydana gelen olaylar tarafından şekillendirildiği kompleks bir karşılıklı bağlantılılıklar ağının ortaya çıkmasıdır. Küreselleşmenin merkezi özelliği, coğrafi mesafelerin azalan öneme sahip olması ve ulus-devletlerin aralarında var olan türden karasal sınırların daha az anlamlı hale gelmesidir. Küreselleşme, hiçbir şekilde “yerel” ve “ulusal”ın, “küresel”e göre daha aşağı konumda olduğunu ima etmemektedir.Küreselleşme, siyasal sürecin ulusal ve küresel olayların (veya belki de yerel, bölgesel, ulusal, uluslararası ve küresel olaylar) sürekli karşılıklı etkileşmesi anlamında hem genişlemesini hem de derinleşmesini vurgular.

Küreselleşme olgusu, bir süreci, bir siyasayı, bir pazarlama stratejisini, bir engeli ve hatta bir ideolojiyi anlatmak üzere kullanılır.Küreselleşme ile ilgili problem, bu kavramın “onlar” olduğu kadar “o” olmamasıdır.Küreselleşme, tek bir süreç olmayıp, kimi zaman çakışan ve iç içe geçen ve kimi zaman da birbiriyle çelişen ve karşıt olan bir süreçler kompleksidir.Kenischi Ohmae “Sınırsız Dünya” fikri (1989): Ulusal ve devlet sınırları üzerine temellenmiş geleneksel siyasal sınırların aşılabilir olma eğilimine değil, fakat, aynı zamanda daha önceden zaman ve yerle birbirinden ayrılmış insanların arasındaki ayrımların da daha az anlamlı ve kimi zaman da tamamıyla anlamsız hale gelmesine atıfta bulunur.

Jan Aart Scholte (2000): Küreselleşmenin insanlar arasında “sınırlarüstü” (supraterritorial) ilişkilerin artışına bağlı olduğunu ileri sürmüştür. Bu bağlantıların gittikçe artan oranda “dünya çağında” (transworld) veya “sınır aşan” (transborder) bir kararktere sahip olması nedeniyle içinde sınırların (territory) daha az önemli olduğu bir sosyal alanın yeniden şekillendirilmesidir. Küreselleşmenin ortaya çıkardığı karşılıklı bağlantılılık (interconnectedness) çok boyutludur. Küreselleşmenin popüler imajı, onun dünyanın her tarafında izini bırakan tek bir küresel sistemin kurulması anlamında yukarıdan aşağıya bir süreç olduğu şeklindedir.

Bu görüşe göre, küreselleşme hepimizin aynı televizyon programlarını izlediği, aynı malları satın aldığı, aynı yiyecekleri yediği, aynı spor yıldızlarını desteklediği ve aynı ünlülerin davranışlarını takip ettiği bir dünyada kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal çeşitliliğin yok edildiği homojenleşmeyle bağlantılıdır.

Küreselleştiren Eğilimler

Küreselleşme olgusu, bir süreci, bir siyasayı, bir pazarlama stratejisini, bir engeli ve hatta bir ideolojiyi anlatmak üzere kullanılır. Küreselleşme ile ilgili problem, bu kavramın “onlar” olduğu kadar “o” olmamasıdır. Küreselleşme, tek bir süreç olmayıp, kimi zaman çakışan ve iç içe geçen ve kimi zaman da birbiriyle çelişen ve karşıt olan bir süreçler kompleksidir. Küreselleşme, sıklıkla yerelleşme, bölgeselleşme ve çokkültürlülük olgularıyla el ele gider. Bunun nedeni:

–Ulus-Devletin ekonomik ve siyasal yaşamı anlamlı bir şekilde organize etme kapasitesindeki azalma,
–Homojenleşme korkusu veya tehdidi,
–Küresel bir tek kültür ortaya çıkarmaktan öte, küreselleşmenin çeşitli biçimlerde sosyal ve kültürel çeşitlilik kalıpları ortaya çıkarması

Ulus-Devletin ekonomik ve siyasal yaşamı anlamlı bir şekilde organize etme kapasitesindeki azalma, gücün veya iktidarın yukarı hareketle ilerlemesinin yanı sıra aşağı doğru ilerlemesine de imkan sağlaması, ulus ve siyasal milliyetçilik temelinde yüksek bağlılıkların erimesine ve onların yerine yerel cemaat ve bölgelere veya dini ve etnik kimlere bağlılıklar oluşmasına yol açar. Homojenleşme korkusu veya tehdidi, özellikle küreselleşmeyi emperyalizmin bir şekli olarak algılandığında, kültürel ve siyasal direnişi kışkırtmaktadır. Bu durum, gerilemekte olan dil ve kültürlere yönelik ilginin artmasına yol açabileceği gibi, anti-kapitalist ve sosyal akımların da ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Küresel bir tek kültür ortaya çıkarmaktan öte, küreselleşmenin çeşitli biçimlerde sosyal ve kültürel çeşitlilik kalıpları ortaya çıkarması, gelişmekte olan ülkelerde batılı tüketim malları ve imajları bir benimseme süreci ile daha geleneksel kültürel pratiklere sindirilmesine neden olmaktadır. Gelişmiş devletler de, kültürel değişimin daha geniş etkisinden kaçabilmiş değildir. Coca-Cola, McDonald’s ve MTV’ye karşılık olarak, gelişmiş devletler içerisinde gittikçe artan bir oranda batı dışı dinler, ilaçlar, terapatik (iyileştirici) pratikler ve sanat, müzik ve edebiyattan etkilenmektedir.

Ekonomik, kültürel ve siyasal olmak üzere farklı küreselleşme biçimlerinden bahsedilebilir. Ekonomik küreselleşme, hiçbir ulusal ekonominin artık bir ada olmadığı fikri üzerinden yansıtılır. Tüm ekonomiler, az veya çok derecede, iç içe geçmiş bir küresel ekonomiye bağlanmıştır. OECD, küreselleşmeyi “ayrı ulusal ekonomiler dünyasından içinde üretimin uluslararalılaştığı ve finansal sermayenin ülkeler arasında serbestçe ve anında dolaştığı bir küresel ekonomiye geçiş” (1995) olarak tanımlamıştır. Ekonomik küreselleşme, düşük ticaret bariyerleri, döviz kontrollerine son verilmesi ve yatırım sermayesinin serbest dolaşımı sayesinde ulusal hükümetlerin ekonomilerini yönetme ve serbest piyasa çizgisinde yeniden yapılandırmalarına direnme kapasitelerindeki azalmadır.

Kültürel küreselleşme, dünyanın bir bölgesinde üretilen bilgi, mal ve imajların, milletler, bölgeler ve bireylerarasındaki kültürel farklarını “düzleştirme” eğilimindeki bir küresel akıma girme sürecidir.

McDonald’slaştırma: Küresel malların ve fast-food sanayiyle ilişkilendirilen ticaret ve pazarlama pratiklerinin gittikçe daha fazla sektörü ele geçirmesi süreci.

Kısmen ulusaşırı şirketlerin artışı ve küresel malların ortaya çıkması ile harekete geçirilen kültürel küreselleşme, aynı zamanda şu yapılarla desteklenir:

–bilgi devrimi,
–uydu iletişiminin yayılması,
–Telekomünikasyon ağları,
– bilgi teknolojisi,
–İnternet ve küresel medya

Siyasal küreselleşmenin varlığı, uluslararası örgütlerin artan öneminden kaynaklanmadır. Bu örgütler, tek bir devletin içinde değil fakat birkaç devleti kapsayan uluslararası bir bölge içinde yasal güç kullanma haklarına sahip olmaları anlamında ulusaşırıdırlar. Bu örgütler, 1945 sonrası dönemde ortaya çıkmıştır:

–Birleşmiş Milletler
–NATO
–Avrupa Ekonomik Topluluğu, Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği
–Dünya Bankası
–Uluslararası Para Fonu (IMF)
–Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD)
–Dünya Ticaret Örgütü (WTO), etc.

Devletlerarasıcılık ilkelerine uyduklarında, uluslararası örgütler, devletlerin ulusal egemenliklerini feda etmeden uyumlu faaliyette bulunmalarına mümkün kılan bir yapı oluşturur. Öte yandan, ulusüstü kurumlar, kendi iradelerini ulus-devletlere empoze etmeye meyillidir. Siyasal küreselleşmenin devletler arası vurgusu, devlet dışı ve piyasa temelli aktörleri vurgulayan rakip ekonomik ve kültürel küreselleşme kavramlarından onu farklı kılar. Bir tür dünya hükümeti şekline  ve uluslararasıcılığa idealist bir bağlılığı yansıttığı sürece, siyasal küreselleşme ekonomik ve kültürel küreselleşmenin gerisinde kalır.

Küreselleşme: Teoriler ve Yaklaşımlar

Küreselleşme taraftarı ve karşıtı tartışmaların, daha eski ve bilindik ideolojik bölünmenin yeni bir şekli olduğu yönünde bir anlayış bulunmaktadır. Bu durum, küreselleşmenin; içinde yatan karşılıklı bağlılığın, halen devam eden piyasa değişimi ve ticari pratiklerin genişlemesi nedeniyle ortaya çıkmıştır. Küreselleşme, belirgin bir neo-liberal ve serbest piyasa ideolojik karakterine sahiptir. Bu nedenle, kapitalizm her daim gündemdedir. Küreselci (globalist) olarak adlandırılan küreselleşme taraftarları, kapitalizmin genel refah ve artan fırsat yaratma eğiliminde olduğunu ve bu nedenle küresel kapitalizmin bu faydalardan daha fazla ülkede, daha fazla insanın yararlanmasını sağlayacağını ileri sürmektedir.

Küreselleşme karşıtları, kapitalizmi eşitsizlik ve sömürü ile ilişkilendirme eğiliminde ve küresel kapitalizmin, sadece yeni yoksulluk ve adaletsizlik türleri yaratacağını ileri sürmektedir. Küreselleşme tartışması, artık piyasa yapılarına ve kapitalist örgütlenmeye uygulanabilir bir alternatifin olmadığını kabul eden post-sosyalist bir çevre içerisinde devam etmektedir. Bu nedenle seçim, küresel kapitalizm ile niteliksel olarak farklı olan alternatif arasında olmaktan çok, neo-liberal küreselleşme ile düzenlenmiş küreselleşme arasındadır.

Küreselleşme tartışmalarının ilk aşaması, küreselleşmenin gerçekten var olup olmadığı üzerinedir. Küreselleşme yapılarına inanan grubu, küreselleşmenin 1980’lerden beri yoğunlaşarak çok büyük ve hatta devrimsel, ekonomik, kültürel, teknolojik ve siyasal değişimlere neden olduğuna vurgu yaparlar. Argümanları;

–Çok daha yüksek dünya ticaret düzeyleri ve özellikle finans ve döviz işlemlerindeki yükseliş,
–Tüm dünya üstünde imajlara ve mesajlara anında erişim sağlayan yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin ilerlemesi,
–Dünyanın neredeyse her yerinden elde edilebilir olan küresel malların ortaya çıkması üzerinedir.

“Şüpheciler” ise, küreselleşme hakkında söylenenlerin çok az bir bölümünün yeni şeyler olduğunu ya da etkisinin siyasal nedenlerle abartıldığını ileri sürmektedir. Şüpheciler, ekonomik faaliyetin ağırlıklı olarak ulusal sınırlar ötesinde değil, hala ulus sınırları içerisinde meydana geldiğini öne sürmektedir. Ulusal ekonomiler, küreselcilerin öne sürdüğü gibi önemsiz değildir. Küreselleşme, devrimci bir ekonomik veya teknolojik güç görülmekten öte neo-liberal ekonomiyi destekleyen ve şirketlerin çıkarlarını ilerletmeyi arzulayan politikacı ve teorisyenler tarafından kullanılan ideolojik bir araçtır.

Küreselleşme karşıtlarının 2 önemli tezi vardır:

–Emek esnekliği ve daha zayıf sendikalar, kamu harcamaları ve özellikle refah devleti bütçeleri üzerindeki kontroller, iş dünyasına müdahalede azalma gibi etkenleri kaçınılmaz olarak görür.
–Bu tip değişimler, küreselleşme eğilimleri tarafından çıkarlarına hizmet edilen büyük iş çevreleri gibi bir ajana bağlı olmayan gayri şahsi bir sürecin parçasıdır.

Küreselleştirmeyi eleştirenler, yeni ve derin eşitsizlik kalıplarının ortaya çıktığına dikkat çekmiştir.Küreselleşme bir kazananlar ve kaybedenler oyunudur. Kazananlar, değişmez bir şekilde, çok uluslu şirketler ve genellikle endüstriyel olarak ileri devletler, buna karşın kaybedenler ise, ücretlerin düşük olduğu, regülasyonun zayıf ya da hiç olmadığı, üretimin gittikçe ülke ihtiyaçlarından çok küresel pazarlara uyumlandığı gelişmekte olan dünyadır.

Küreselleşme, risk, belirsizlik ve istikrarsızlık eğilimi sebebiyle de eleştirilmiştir. Küreselciler, her rekabetçi piyasa düzeninde içkin olan dinamizmi kabul etmekte, fakat klasik iktisadın ilkelerine bağlı olarak, piyasaların uzun dönemli denge eğiliminde olduğuna, yani arz dengesinin talep ile aynı çizgiye eninde sonunda geleceğine işaret etmektedir. Bu görüşe göre, daha istikrarlı ekonomik faaliyet biçimleri şekillendikçe, küresel ekonominin ortaya çıkışıyla ilişkilendirilen belirsizlik ve güvensizliğin giderilmesi mümkündür. Küreselleşme 3 ayrı risk ve belirsizlik ile ilişkilendirilmiştir:

–İstikrarsız ekonomik karar alma doğası
–Risk Toplumu faktörü
–Küreselleşmenin çevre üzerindeki etkisi

İstikrarsız Ekonomik Karar Alma Mekanizması: Küreselleşme içerisinde, artan bir şekilde yer alan ekonomik karar alma yapıları, doğası gereği istikrarsız olan küresel finans piyasalarını etkilemektedir. Bu durum, küresel ekonomik faaliyetlerin spekülatif olması ve kısa vadeli ekonomik hesaplarla yönlendiriliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Şirketlerin, endüstrilerin, ulusal ekonomilerin ve hatta dünya bölgelerinin kaderi finans piyasalarının kaprislerine tabiidir.

Risk Toplumu Faktörü:

Risk toplumu, yükselen bireyselcilik ve bununla ilişkili olarak yerleşik kurumların, cemaatin ve geleneklerin zayıflaması ile ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kişisel ve hatta ruhsal bir boyuta sahip olması anlamında, belirsizlik ekonomik ve sosyal değişimin hızında bir artış- iniş hareketlerini tahmin etmenin ötesindedir. Tüm sabit noktaların alt oyulduğunda, insanların temel değerleri ve hatta kimlik duyguları sorgulanır hale gelmektedir.

Küreselleşmeni Çevre Üzerindeki Etkisi:

Küreselleşme, çevrenin yok edilmesi ve bir çevre krizinin yaratılmasına eğilim gösteren bir yapıdadır. Eko-sosyalistler, bu görüşü, kapitalizmin gözü dönmüş kar hırsı ve ekolojik sorunlara duyarsızlığına referans göstererek öne sürmektedir.

Küreselleşmenin, büyük ölçekli üretim, sermaye birikimi ve amansız büyüme ile karakterize edilen bir ekonomik sistem olan sanayiciliğin (industrialism) genişlemesinden ibaret olduğu savunulmaktadır. Sanayicilik, maddeciliği yayarak ve bilim, teknolojik gelişmelere olan mutlak inancı pekiştirerek insani değerleri zayıflatmakta ve ekolojik duyarlılığı öldürmektedir. Küresel çevre koruması zorunludur.

Küreselleşme ile ilgili en önemli siyasal tartışma, küreselleşmenin demokrasiye olan etkisidir. Küreselleşme yanlıları, bu sürecin demokratikleşme yönündeki gelişmelerin altında yatan en büyük etken olarak görmektedir. Küreselleşme, piyasa kapitalizmin genişlemesine, liberal demokratik ilkelerin  ve yapıların evrensel olarak olarak kabulüne yol açarak “tarihin sonu”nu hazırlayacaktır. Piyasa ekonomileri tarafından serbest bırakılan kompleks ve çeşitli baskılar, sadece açık ve demokratik toplumlarda kontrol edilebileceğinden, ekonomik özgürlük kaçınılmaz olarak siyasal özgürlükle ilişkilidir. (Fukuyama, The End of the History) Tarihin Sonu-Fukuyama

Küreselleşmenin iki yönden demokratik süreci zayıflattığı düşünülmektedir:

1-) Küreselleşme, ekonomik gücü, dolayısıyla siyasal gücü, çok uluslu şirketlerin  ellerinde toplamıştır. Bu şirketler, birden fazla devlete çıktı üreten yapılardır. Böyle bir ekonomik ve finansal güç, tüketici zevklerini manipüle etme ve markaların geliştirilmesiyle maddeci değerleri pekiştirme yeteneği ile ittifak halindedir.

2-) Demokrasi, ekonomik küreselleşmenin hızının siyasal küreselleşmeye göre daha hızlı gelişmesinden dolayı tehdit altındadır. Ekonomik faaliyet, ulusal sınırlara gittikçe daha az önem kazanırken, siyaset bu sınırlar içinde faaliyet göstermeye devam etmektedir. Var olan uluslararası örgütler, küresel kapitalizmi hesap vermeye zorlayamayacak kadar zayıftır.

 

Yrd. Doç. Dr. Ahmet İlkay Ceyhan

Bu içerik, Yrd. Doç. Dr. Ahmet İlkay Ceyhan’ın Bahçeşehir Üniversitesi’nde verdiği GEP0603 Current Political Issues ders notlarından derlenmiştir. Söz konusu içerik, ders hocasının sözlü onayı ile yayımlanmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.