Halkla İlişkiler

Marka Takıntısı ve İhtiyaçlar

Günümüzün en büyük takıntılarından biri de marka takıntısı olmuştur. Baştan aşağıya marka giyinmek, markaları insanların gözlerine sokmak bir ihtiyaç olarak kabul edilmiş durumda. Sadece elbise ile ilgili olmayan bu durum, hayatımızın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Ayakkabıdan, otomobile, çantadan restorana kadar hemen hemen her şeyde bir ‘markalaşma’ eğilimi gösterir hale geldik.

Alışverişlerimizi Migros‘tan, elbiseleri ya Vakko ya da De Facto‘dan ama mutlaka bir markadan alıyoruz. Mahalle esnafından yemek yemiyor, cadde üstündeki çoğu Franchise olan restoranlardan yemek yiyor, ayakkabılarımızı zahmet edip alışveriş merkezlerinden ya da Online alışverişten alıyoruz. Kullandığımız cep telefonlarını bunun biraz dışında tutmak lazım, en azından telefonların sayısız alternatifi yok. Ama en azından yarımız Samsung yarımız da İphone olarak ikiye bölünmüş durumdayız.

Dünyanın küçük bir kasabaya dönüyor masalı içinde ‘harbi’ denilecek kadar büyük bir realite taşıyor. Sıradanlaşmak ve birbirinin kopyası olmak, günümüzün en çok tartışılan mevzularından biri. Peki neden böyle olduk?

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki küçüklüğümüzde ya böyle şeyler yoktu ya da küçüklük aklı biz bilmiyorduk. Nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz.

Giyim mağazalarının strateji değişikliği

2000 yılından önce ya da 2000’li yılların ortalarından itibaren giyim markaları büyük bir strateji değişikliğine imza atarak pazarla yarışa girdiler. Eskiden sıradan, normal halka pahalı gelen ürünler artık rahatça alınmaya başlandı. Pazardaki ürünün, mağazalardaki ürünlere göre daha kalitesiz olduğu gibi söylentiler ve büyük mağaza şirketlerinin fiyatları nerdeyse pazar ortalamasına indirmesi ile artık insanlar pazardan alışveriş yapmamaya başladılar.

Online Alışveriş

Giyim mağazalarının bu devrimi sonrasında çok geçmeden yeni bir trend ortaya çıktı. Geleneksel alışverişten oldukça farklı olan Online alışveriş ile insanların bir elbise ya da ürünü satın alma zevkleri ve alışkanlıkları tamamen değişti. Üstelik oldukça basite indirgenen internet üzerinden alışveriş yapmak, çok daha kolay ve zahmetsiz olduğundan insanlar yavaş yavaş bu yeni trende doğru sürüklenmeye başladı. Haliyle pazar malları internet üzerinden satılamayacağı için geriye dev mağazalar ve markalarım Online sürümleri kaldı. Sadece elbisede değil, hediyelik eşyadan, mutfak eşyalarına kadar hemen hemen her şey internet üzerinden alınabilir hale geldi.

Çevre Etkisi

Hala pazardan alışveriş yapmayı sürdüren birkaç insan da çevredekilerin etkisiyle geleneksel alışveriş formatını değiştirerek yeni akıma doğru kaymıştır. Gelenekselliği devam ettiren çok az bir kesim de ya yaşlı insanlardan ya da radikal kararları olan bireylerden oluşmaktaydı. Köyde yaşayan da şehirde yaşayan da marka giyinmek, marka almak zorunda kaldı. Küçük esnaflar ve yöresel işletmeler büyük zarara uğradı. Tıpkı Avrupa’daki Sanayi Devrimine direnen Osmanlı küçük atölyeleri gibi onlar da yavaş yavaş kapanmaya ya da küçülmeye başladılar.

Cool Olma Çabası

Markalar, kabul etmek gerekir ki insanları kendilerini özel hissettiren birtakım özelliklere sahipler. Gerek logosu, gerekse dizaynları ile insanlar bir ‘marka’ almaya başladılar. Bir ürün değil de marka alıyormuş gibi hisseden insanlar inanılmaz bir tüketim çılgınlığına sürüklendi. Bilgisayarının arkasında ‘elma’ logosunu, tişörtünün üzerinde timsah işaretini, gözlüğünde iki kelimelik şekilli bir yazı görmek isteyen insanlar için ‘marka’ ayrı bir değeri giymek ve taşımak demekti. Aynı şeyleri araba için de söyleyebiliriz. Anahtarlığının üzerinde mavi siyah bir amblemi görmek ve onu telefonu ve kartlığı ile kombin etmek kişiyi inanılmaz derecede mutlu edebiliyor.

Buradaki anahtar kelimemiz ‘mutlu’ olmaktır. Yani bir insan neden marka takınır? Neden marka almayı tercih eder? Sadece kalite için mi? Elbette ki sadece bunlar değil. Veya bir insan arabayı sadece güvenliği için mi alır? O zaman herkesin İsveç marka bir otomobil alması gerekirken ülkemiz başta olmak üzere tüm dünya Alman markalarını tercih ediyor. Tüm sebepleri tek bir çatı altında toplayabiliriz: Mutlu olmak.

Yani insanlar marka bir otomobil aldığında, marka bir ayakkabı giydiğinde, marka bir sigara içtiğinde, marka bir restorana gittiğinde mutlu oluyorlar kısaca. İnsanların ise aradığı yegane şey mutlu olmak değil mi zaten? Markalar da insanlara bunu verebiliyor. Amma pahalı amma indirimli. Ucuz yok maalesef ya uygunu var ya da indirimlisi. Benzerliği sırıtmayacak derece olan bir pazar elbisesi ile lüks marka elbisesini sadece etiketlerini değiştirerek birilerine sunduğumuz vakit, sunduğumuz insanların yüzde ellisinden fazlası, yanlış etiket basılmış pazar ürününü seçecektir.

Ya da bir ofis düşünün ve ofisin içerisinde iki tane bilgisayar var. Bir tanesi tam donanımlı, uçak kokpiti gibi fare ve klavyesi, işlemcisi, kasası var. Diğerinin ise hiçbir işlevi yok fakat arkasında bir elma işareti yanıyor. Ofise müşteriler geldiğinde, dışarıdan hiçbir müdahale olmadığını varsayarsak, çoğu elma logosunun yanındaki koltuğa oturacaktır.

 

Bir diğer anahtar kelimemiz ise prestij ve itibar. Evet, insanlar sizin düşüncelerinizin ne olduğunu, nasıl bir insan olduğunuzu uzaktan anlayamaz. Ama giyimimizle, kuşamımızla, arabanızla ya da telefonunuzla gösterebilir ve karşı taraf da bundan bazı anlamları çıkartabilir. Artık yadırganmayacak bir duruma gelen bu ‘gösteriş’ aksine ihtiyaç haline gelmiştir. Yapılmaması durumunda cimrilik ya da varyemezlik olarak değerlendiriliyor. Har vurup harman savuran insanlar, eli sıkı insanlardan daha çok değer görüyor. Toplumda bazı değerlerin değiştiği gibi bu değerler de değişiyor ya da hepten unutuluyor.

Kısacası ilk başta anormal olan bu marka takıntısı çevre ve şartların da etkisiyle bir ihtiyaç olarak kabul görmüş, yapılması elzem bir davranış biçimi olarak lanse edilmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.