Mimari

Ne Güzeldi O Eski Kerpiç Evler

İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da ya da Güneydoğu Anadolu’da evlerin çoğu kerpiçtendir. Akdeniz’in tipik evleri gibi taştan ya da modern mimarinin son örnekleri gibi betonarme yapılar değil kerpiç evler yaygındır bu coğrafyalarda. Saman ve balçığın karıştırılıp bir kalıpta biçimlendirilmesiyle ortaya çıkan kerpiç oldukça doğa dostu ve zararsız bir karışımdır.

Kerpiç evler artık yerini tipik betonarme binalara bıraktı. Emek emek örülen kerpiç tuğlalar yerine çimento yüklü kamyonlarla inşa edilen yapılar sardı dört bir yanımızı. Ve sonra betonarme binalarda büyüyen nesiller Beyazıt’ın şu mısralarına konu oldu;

Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde, örneğin Hint Okyanusu gib derin, isyanın kapkara sularına dalan.
Ne yazık ki beton apartmanlar sağırdılar. Ne kadar yumruklasak da duvarlarını bizi duyamazlardı. Kopyacılık ve kolaylık insan hayatını öldürdüğü gibi evlerimizi de öldürdü. Bizlerle konuşan, bizlerle yaşayan kerpiç evler vardı evveller. Yaşadığımdan biliyorum hayatımın kısa bir döneminden. Kerpiç evler, içinde yaşayan olduğu sürece ayakta kalırlar. Nefes alan varsa kerpiç bir evin içinde, o ev başlarına yıkılmaz hanenin. Ne olursa olsun kerpiç evler yıkılmazdı. Dökülür, saçılır ama yıkılmazdı deprem olmadığı sürece.

Köyde bir evimiz vardı kerpiçten. Dedem yapmış, kızlarını evlendirmiş, oğlunu evlendiremeden göçüp gitmiş. Sonra babam yaşamış o evde annemle bir süre. Daha sonra Ankara’ya taşındık kerpiç evimizden taşınarak bir betonarme apartmana. Efendiyken köyümüzün, kölesi olmuştuk metropolün ama olacağı vardı olmuştu. Daha sonra biz her yaz köydeki evimize giderdik tatil amaçlı. Ama ne garipti ki köydeki o kerpiçten evimiz biz ziyaretine gelince sanki ağlar gibi olurdu. Gözleri dolardı sanki. Her sene bir yerleri dökülür, bir duvarı çökerdi her tatilde. Şu an, on sene geçti ve o kerpiçten evimiz oturulamaz halde.

Ne gariptir ki kerpiçten evler canlıydılar içinde canlı varsa. İçinde heyecan varsa o da heyecanlı, keder varsa o da kederli olurdu. Biz ne isek o olurdu kerpiç evler. Duygusuz değildi betonarmeler gibi. Mükemmel bir koku yayardı içerlere. Biraz rutubet kokardı ama yazları serin olurdu, kışın kapı pencereyi sağlam kapatırsan da sıcak. Bir güzel de sobası olurdu kerpiç evlerin muhakkak. Fırınlı, üzerinde kestane, mantar pişirilen, içi su dolu güğüm olan sobalar. Eski yıpranmış, bir köşesi yanmış nostaljik bir fotoğraf gelir gözümün önüne kerpiç ev denilince, geçmiş gelir, samimiyet gelir ve de çocukluk gelir kısaca.

Hani bir derdin olur da anlatamazsan kimseye git kerpiçten evine anlat. Neden dersen eğer o da bir bireyi idi hanenin. Okul dönüşü beklerdi bizi kapı eşiklerinde, sofralarda yemeklerimize bakardı gizlice ve daha sonra üstümüzü örterdi geceleri biz açmak isteyince.

Ne güzeldi o evler. Yahya Kemal’in sözünü Yahya Kemal’in affına sığınarak değiştirmek istiyorum kendimce: O güzel evler, o güzel atlarına binip çekip gittiler; duvarın çimentosuna, evin betonarmesine kaldık.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.