DüşünceEdebiyatFelsefe

Samimilik Üzerine

İnsanoğlu hayatının her döneminde samimiyete muhtaç olmuştur. Samimiyet insan için elzem bir olgudur.

Bir kişiyi sevmek, ona sevgi beslemek samimiyete dahil olduğu gibi bir kişi için kötü hiçbir şey düşünmemek de samimiyetin sınırları içerisindedir.

Yalancı, ahlaksız, fakir ya da zengin, şık veya pejmürde ne olursa olsun bir kişi diğer kişiyi samimi bulduğunda ona inanmak, ona güvenmek ister.

Karşınızdaki insanın hayatı ne kadar da yalanlar üzerine kurulu olsa da eğer samimiyet besliyorsanız herkesten çok ona inanmak ve güvenmek istersiniz.

İnsanlığın gelişim sürecinden itibaren günümüze kadar gelen süreç dahilinde insan çok farklı duyguların, birbirinden zıt düşüncelerin taşıyıcılığını üstlenmiştir. Evet, bazı duyguların diğer duygulardan üstün olduğu doğrudur. Samimiyet duygusu da -tartışabilir- çoğu duygudan öte bir duygudur. Daha çok iki taraflı, anlamanın karşılıklı olduğu bir duygu.

 
Herhangi bir şikayetinizi veya isteğimizi, bir kuruma ya da şahsa ileteceğinizi tahayyül edin. Onlarca, hatta yüzlerce terimin komplike halde bir arada barındırıldığı, epeyce uzun bir yazınızı ya da sözlerinizi iletmeyi mi tercih ederdiniz ? Yoksa karşınızdaki kişiden alacağınızı birkaç etkili ve vurucu sözlerle çok da uzun olmayan bir yazı veya sözle mi almayı tercih ederdiniz ?

 

 

Ya da şöyle düşünün, şikayetinizi ve isteğinizi göndereceğiniz kişi veya kuruma mektubunuzu pullayıp gönderdiniz. Mektubu açan kişinin hangi mektubu daha istekli ve içten okuyacağını tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.

 
Samimilik duygusunun yerini başka birtakım olguların aldığını rahatlıkla görebiliyoruz. Geçmiş insanın en samimi arkadaşıdır. Çünkü geçmiş insana içindeki kötülükleri hatırlatma imkanı vermez. Bu nedenle insan geçmişi hep samimi bulur. Geçmiş, geçmişte kalanları, gelecekte asla yapılamayacak olanları…

 
Eski dostluklar, eski bayramlar, eski mekanlar hep iyi ve güzel hatırlanır. İçinde bulunduğumuz şu anki yaşantımızı, yirmi sene sonra ya da kırk sene sonra hep güzel olarak hatırlayacağız, geçmiş hep bize samimi gelecek.

 
Yaşantısından o anlık ya da genel olarak memnuniyetsiz olanların sıklıkla başvurduğu, terapi seanslarındandır geçmişi hatırlayıp, yâd etmek. Bir daha gelmesi imkansız duyguların ve yaşantıların, o anki hislerin bugünden yorumlanması nasıl samimi olmaz ki ?

 
Samimiliğin değeri de değersizleşti. Herkesin muhtaç olduğu samimiyet yerini ehliyete usul usul bıraktı. Eskiden ustalar çıraklarının ehliyetli değil samimi olmalarını isterlerdi. Ehliyeti öğretmek kolay ama samimiyeti kazandırmak o kadar kolay olmayabilirdi.

 
Samimilik pek çok şey demekti; güvenilirlik, itibar, saygı(nlık). Mesela berber çırağına dükkanı bırakıp gider, onda samimiyet bulur. Ehliyet ikinci plandadır çünkü. Çırağına güvensiz olan birinin dükkanı çırağına emanet etmesi beklenemezdi.

 
Değişen koşullar samimiyetin ince duvarlarını topa tuttular, onu yıktılar yerine ehliyeti başa geçirdiler. Samimi ol veya olma becerin varsa terfi alırsın yoksa alçaldıkça alçalırsın mantığı hakim oldu.
Böylelikle ortalıkta ehliyet sahibi ama samimiyetsiz insanlar çoğalmaya başladı. Programlanmış bir robot gibi işleve sahip bu insanların tek görevleri yüklenen yazılımı uygulamaktı.

 
Samimiliğin azaldığı bir ortamda sevgi ve muhabbetten söz edebilir misiniz ? Hayır. Elzem durumlar haricinde kimsenin kimseye “hayrı” dokunduğu yok. Nerde insanlığımız, nerde bizi biz yapan değerler ?

 
Hepsi ehliyetin ördüğü kalın duvarlar arasında kaldı. Değişimin sancılarından derinden etkilenen insanoğlunu sarsan en önemli faktör samimiyetsizlikten doğan iletişimsizlikti.

 

İletişimsizlik insanoğlunu modern yapmadı. Vahşi yaptı. Onu ilkel kıldı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.