Söylemeden Anlatmak Bazı Şeyleri
Birilerine bir şeyler söylemeden bazı şeyleri anlatmanın yolunu çokça aradım. Halimden, duruşumdan ve en azından her ne kadar söylemek istemesem de mırıldanarak bir şeylerin karşı tarafta bir etki uyandırmasının yolunu kısaca uzunca bir müddet aradım, taradım. Ama bir sonuca varamadım. İnsanlar sizden daima bir şeylerin tamamını istiyor. Yani bir şeyler anlatacaksınız ama anlattığınız o şey, her yönüyle tam ve eksiksiz olacaktı. Bu ben gibi insanları, karşı tarafın acziyeti karşısında tedirgin ediyordu.
Her şeyi tam olarak anlatmanın bir şeylerin büyüsünü bozduğu inancına sahiptim. Sanki bir şeyleri her şeyiyle anlatırsam bazı şeylerin büyüsünün kaçacağına inanıyordum. Hayatımda karşıma çıkan herkese karşı gördüğüm manzara bu şekildeydi. Sizce de öyle değil miydi? Siz, mesela birilerine her şeyinizi anlatıp bir şeyler beklemek ister miydiniz? Yoksa karşınızdaki insanın ufak bir tavrınız karşısında sizi anlamasını mı?
Anlatmak, kimi zaman insanın ihtiyacı olan bir şey. Birilerine bir şeyleri anlatmak bir ihtiyaçtır evvela. Ama bazen, bazı durumlarda konuşmak bir fazlalık olarak geldiğinde, içinde bulunulan an bir fazlalığın yansımasıdır.
Örneğin bir insan aradım. Konuşmadığımda dahi beni anlayabilen, benden beni anlaması için konuşmamı beklemeyen birisini aradım. Didem Madak gibi “Ben işte Miraç gecelerinde, birlikte yere inebileceğim bir dost aradım, ülkem olmayan ülkemi, kayboluşumu aradım.”
Zaman işte, mekan ve yanlış insanlar. İnsan ne zamanı seçebiliyor ne de mekanı ne de insanları. Seçebilseydi oysa insan, pişman olacağı kişileri seçer miydi hiç?