İncelemeSosyoloji

Cemil Meriç Bu Ülke Kitabı Üzerine Kısa Bir Analiz

Cemil Meriç, baştan aşağı kendi kültürünü, kendi halkını tanıyan büyük bir araştırmacı ve sosyolog.  

Bu Ülke kitabında da bunu çok net bir şekilde hissettiriyor ve sizin aslında ülkenizle tanışmanıza ve ülkenin sorunlarına daha fazla eğilmenizi sağlıyor. İşte sırf bu yüzden bile okunması ve değerlendirilmesi elzem olan bu kitabı konuşmak, okumak ve okutturmak gerek.  

Kitap otobiyografi ile başlıyor. Cemil Meriç’in dünyasına iniyoruz. Hayata bakış açısını, karşılaştığı zorlukları kendi dilinden öğrenmek duyduklarımızı daha da değerli kılıyor. Zorlu bir hayat, genç yaşta kaybettiği gözleri onu çok öfkeli bir hale sokarken yalnızlaştırıyor da. Ve kendi münzevi dünyasına sığınıyor. Fildişi kulesine.   

‘’Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisiyim ‘’ diyerek, hayatını ve adadığı davayı böyle anlatıyor. Yalnız, hep yalnız. 

‘’Yıllarca aç kaldım. Aç ve tek olmak. Gurbet ve açlık. Bu şehrin kaldırımlarında bir başka aç Cemil Meriç hiçbir zaman dolaşmamıştır diye düşünürdüm. 

Ben düşünen, okuyan ve temsil ettiği, temsil ettiğini sandığı beşerî değerleri lekelememek için aç kalmağa, açlıktan kıvranmaya razı olan adam.’’ 

Hayatını evlenmeden önce ve sonra ikiye ayırır. Evlendikten sonra daha düzenli bir hayat sürdürür. Kendisi ise bunu ‘’evlenmeden önce yıldızsız, Allahsız, cıvıltısız’’ diyerek evliliğinin onda bıraktığı etkiyi anlatır.  

 ‘’Ben seni tanıdıktan sonra yaşamağa başladım. 22 sene gelişen, kökleşen bir sevgi bu. Bir sevgi ve hayranlık.’’ 

Meriç ülkesini çok iyi tanımış bir düşünür dedik çünkü kitabı tamimiyle bu ülkenin kitabı. Ülkenin edebiyatından, tarihine, düşünce yapısına bazen siyasetine kadar inen, irdeleyen ve çözüm yolları arayan, ayrıştıran bu kitap belki de Meriç’in ülkesi için iç çekişleri. Meriç kitabının sonuna kadar tek bir sorunun üzerinde durur. Batılılaşmak, şuursuz bir batı hayranlığı ve batının izinden körü körüne gitmek. Birçok Avrupa yazarını bu yönde eleştirmiş, şuursuz bir özentilikten bahsederek batının irfandan uzak kültürünü yermiş islamın geniş tarihi ve irfanını yok sayıp ona uymanın yanlışlığından bahsetmiştir. Fakat O kendi geçmişimizle övünmeniz gerektiğini, özümüze dönmemizi, bu özün bize irfanı getireceğini defaatle vurgulamıştır. İrfan islamın şuurudur. Batıda olmayan, maddeye bağlanmayan bu irfan bize birçok ilmin kapılarını açacak ya da ilimleri islam üzere yaşamamızı sağlayacaktır. 

Fakat baktığımızda yazar, şair, flozofların kendi hayatında yaptığı değişimlerden de bahsederek okunması gerektiğini savunur. Birçok batılı yazarı önerir, çünkü Meriç Balzac’dan, Camoens’e ve Dante’ye kadar bir sürü batı yazar ve şairini okumuş kulak vermiş ve onların yolundan gitmiş onlar ona güzel bir yol aydınlığı olmuştur. Maddeci yazarlardan kaçınır Meriç, bu yazarlar yerine özümüzü yani bizi temel değerlerimize götürecek yazarlar önerir.  

Bazen izimlere karşı çıkar bazen ideolojilere… Kalıplaşmış ve kuram çerçevesinde ezberlenen gerçekliklere de karşıdır. İdeolojilere yalnızca şuur gözüyle bakılması gerektiğini ve bu bakışın tarih, millet, kişilik şuuruyla birleşmesi gerektiğini savunur.  

Kitap çok farklı bölümlerden ve onlarca konudan oluşuyor. Belki de her birine ayrı ayrı girmek ve üzerine sayfalarca yazı yazmak icap eder. Ama bizim gücümüz bu kadarına el verdi. Son olarak:  

Meriç kendi halkının içine girmiş, onu tanımış ve en iyi seviyeye gelmesi için çabalamıştır. Bazen düşmüş bazen yalnız kalmış çoğu zaman gurbet hayatı yaşamış ama yine onlarca öğrenci yetiştirmiş, kitaplar yazmıştır.  Onu okumak ülkeyi okumak ve kendimizi tanımaktır.  Kendimizi tanımak ise ileriye bakmanın en iyi yoludur.  

Sağlıcakla…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.