Araştırma

İran’da Siyah Yorgunluğundan Beyaz Çarşambalara

1979 İslam Devrimi ile birlikte yeni bir anayasanın oluşması, İran’ın sosyal ve siyasal hayatını baştan sona değiştirdi. Tüm eleştirilere kapalı bir biçimde İslami kaynaklardan aldığı şer’i hükümlerle kendini inşa eden devrim, toplumu belirli kalıplar içine yerleştirirken kuralları sadece kendinin koyduğu bir bütünü inşa etti. Oluşturulan anayasa ile kadınların hayatı birinci elden değiştirildi ve kadınların rolleri “rejimin kıstaslarından geçerek” İslami kabullere göre yeniden şekillendirildi. Kadınlar devrimin kıvılcımlarının atıldığı süreçlerde ülkelerini “batı boyunduruğundan” kurtarmak için büyük bir çaba sarfettiler. Yeni bir rejim, yeni hayaller ve Batı’dan bağımsız “özgür” bir ülke hayaliyle devrim protestolarında kayda değer bir rol oynadılar. İranlı yargıç ve Nobel Barış ödülü sahibi Şirin Ebadi gibi milyonlarca kadın devrimin kendi için ne getirdiğinden habersiz bir şekilde “şerrin karşısında” durduklarını düşündüler. Ancak “her devrim kendi evlatları yer” sözünün bir karşılığı olarak devrim bu kez kendi kızlarını yemişti ve yine kadınlara göre devrimin zaferi kadınların yenilgisini getirmişti.

Aynı şekilde Şah döneminde yasaklanan “siyah çarşaf” devrimin batı emperyalizmine karşı kullanmış olduğu sembollerden biri oldu. Öyle ki kadınlar devrimin ilk yıllarında bu çarşafı giymeden devlet kurumlarına alınmamaya başlayarak mesleklerini yerine getirmemeye zorlandılar. Çador olarak adlandırılan bu çarşafı giymeyi reddeden ve daha ‘seküler’ olarak görünen birçok kadın vücudunu ve saçlarının büyük bölümünü kapatmak şartıyla sosyal hayatlarına devam ettiler.  Zamanla devlet kurumlarında da görünmeye başlayan “yarım” başörtüsü her ne kadar karşı çıkılan bir uygulama olmasa da “çador” giyen kadınlara nazaran daha az itibar gören taraf olarak kaldı.  Devlet, kadınları tesettüre teşvik etmek ve sokaklarda tesettüre aykırı görünen kadınları uyarmak için ahlak polisini (İrşad Devriyeleri) devreye sokarak, sokakları da kontrol altına almaya başladı.  Böylece ülke Şah döneminden kalma kötü görüntüden kurtulacak ve sokakların plaja dönmesinin önüne geçilmiş olacaktı. Aynı zamanda kadının “nasıl göründüğünün” kontrol altına alınması devrimin bir başarısı olarak kabul edildi ve İranlı kadınların örtüsüyle emperyalist güçlere karşı çıkması bir “obje” olmaktan kurtarıldığının işaretiydi.

Kadınlar sadece kamusal alanda değil aile içinde de ikincil bir konuma getirilmişti. Evlenme yaşı, boşanma ve velayet hakkı gibi birçok konu kadınları karar veren bir vatandaş konumundan, itaatkâr bir konuma sevk etti. Zamanla bu yasalarda bazı düzenlemelere gidildi ve evlenme yaşı 9’dan 13’e yükseltilirken kadınlara da boşanma davası açma hakkı tanındı. Kadınlar devrimin ilk yıllarında yargıda üst mercilere gelemiyorken hükümet değişimleri ve kadınların bu konulardaki hak talepleri onların yargıç ve milletvekili gibi önemli konumlara gelmelerinin önünü açtı.

Devrim ülke içinde tam olarak sindirilememişken meydana gelen İran- Irak savaşı ‘dışarıdan’ gelen tehdide karşı içerideki sorunların üzerini örttü ve başta kadın meselesi olmak üzere birçok sorunu öncelikli konulardan çıkardı. Kadınlar devrimin ilk yıllarından bugüne kadar geçen süre içinde statülerinin yükseltilmesi için her türlü mücadeleyi sürdürerek devrimin ardından başlatmış oldukları hareketlerin devamlılığını korumaya gayret etmişlerdir. Devrimin ilk yıllarında meydana gelen savaşın ardından kadınlar 1990lı yıllarda görece daha özgür bir ortam yakalayarak çeşitli dergi ve sivil toplum örgütleri kurmuşlar (Zanan, Zanan-e Emrooz, Zan-e Rooz, Payam-e Zan, Payam-e Hajar, Mahjouba, Nida), 2000li yılların ilk çeyreğinde sosyal medyanın kullanımının yaygınlaşmasıyla farklı platformlarda sesleri duyurmaya çalışmışlardır. Bunlardan en önemlileri Masih Alinajad önderliğinde başlatılan #Beyaz Çarşamba ve #BenimGizliÖzgürlüğüm gibi kampanya etiketleri ile sosyal medya üzerinden elde ettikleri etkileşimlerdir. Bu olaylar 2017 yılında Tahran’ın önemli meydanlarından biri olan İnkılap Meydanı’nındı Vida Muvahhidi’nin başörtüsünü çıkartıp bir çubuğa takması ile başlamış, İranlı kadınlar için de yeni bir eylemi de beraberinde getirmişti. Beyaz başörtüsünü bir çubuğun üzerine takarak yüksek bir yere çıkıp sessiz eylemlere başlayan kadınlar aynı zamanda sosyal medyada saçlarını açtıkları fotoğraf ve videoları paylaşarak İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir direniş göstermeye başladılar. Dey protestoları olarak adlandırılan bu eylemler kendilerine “İnkılap Caddesi Kızları” adını veren kadınlar tarafından gerçekleşmiş ancak Vida Muvahhidi başta olmak üzere bu eylemleri gerçekleştiren birçok kadın tutuklanmıştır. Kadınlar başlatmış oldukları bu “sivil itaatsizlik” ile her Çarşamba ülkenin farklı yerlerinde eylemler gerçekleştirmeye ve tepkilerini sosyal medya aracılığı ile dile getirmeyi sürdürmüşlerdir.

Kadınların “Başörtümüzü başımızdan çıkartacağız ve siyahlığa ve zorlamaya karşı protesto sembolü olarak beyaz şalı seçeceğiz” [1]söylemleri Cihan Aktaş’ın “İran’da Siyah Yorgunluğu” yazısına atıfla önemli bir noktadır. İslam Cumhuriyeti’nin oluşturmuş olduğu kadın figürü, kadınlar için artık bir tanım olmaktan çok uzak görünmeye ve kadınları temsil etmemeye başlamıştır. Geleneksel diskurların İslami bir kabul olarak dayatılması ve kadınları “batı emperyalizminin” mücadele odağı olarak gösterilerek şekilsel bir değişimin ortasına konulması neredeyse tüm kadınlar için büyük bir sorun teşkil ediyor. Kültürel yozlaşmanın ana sorumlusu olarak gösterilen kadınlar, sürekli bir şeyleri kanıtlama ve bu kabullerin reddi ile uğraşmaktadır. Dindar kadınların çoğu da İslami inanış ile geleneksel söylemler arasındaki bağın kalkması ve İslam’ın yozlaşmalardan kurtarılarak özüne dönmesini vurgulamakla mücadele etmektedir. Başka bir araştırmanın konusu olan bu mücadele 1990lı yılların başlarında Müslüman kadınların “İslami Feminizm” yaklaşımını geliştirmesine ve dünya genelinde yayılmasına ön ayak olmuştur.

Son gerçekleştirilen Mahsa Amini protestoları kadınlar için oldukça zorlu bir sürecin de başlangıcı olmuştur. Eylül 2022’de Mahsa Amini’nin “ahlak polisi” tarafından tutuklanması ve ölümü ardından başlatılan protestolar aylarca devam etmiş ve rejimin ciddi müdahaleleri ile bastırılmıştır.

Devrimin simgeleştirdiği kadın figürü ve bunun özelinde “iffetli kadın” söylemi artık İranlı kadınlar için bir iltifat olmaktan çıkmış, İslam’ın önemli isimlerinden olan Fatıma ve Zeynep figürleri İranlı kadınlar nezdinde saygınlığını koruyorken birçok kadın artık bu gibi söylemleri ciddiye almamaya başlamıştır. Kaldı ki son protestolarda önemli rol oynayan lise ve dengi eğitim gören birçok genç, İslami kabulleri de reddetme aşamasında…[2] Özellikle son yaşanan Mahsa Amini protestoları, rejimle büyüyen gençlerin büyük tepkisine neden olmakla kalmamış, gençlerin eylem repertuvarını da ileriye taşımıştır. Devrimin getirmiş olduğu kırmızı çizgiler reddeden Z kuşağı, “kadın, yaşam, özgürlük” sloganları ile sokaklarda rejimin karşısında durmayı sürdürmüştür. İnançların zorunlu bir şekilde uygulandığı ve İslam’ın “sevdiriniz nefret ettirmeyiniz” prensibine oldukça aykırı olan bu uygulamalar, özellikle İran’da kadınlar başta olmak üzere belirli bir kesimin dini yaklaşımlara karşı önyargı geliştirmesine neden olmuştur. Ancak kadınlar, İran’daki devrimden bu yana geçen 40 yılda bu duruma alışmamış ve elde ettikleri kazanımlarla mücadeleye devam etmişlerdir.

Son olarak İran’daki kadınlar, çevrelerindeki koşullara ve mevcut olanaklara bağlı olarak çeşitli eylem stratejileri geliştirmişlerdir. İslam Devrimi’nin başlangıç yıllarında sokaklarda aktif olarak mücadele eden kadınlar, zamanla sivil toplum kuruluşlarının artmasıyla birlikte seslerini farklı platformlarda duyurmaya yönelmişlerdir. Ancak sivil toplum kuruluşlarının kadınların taleplerini tam anlamıyla karşılayamaması ve sosyal medyanın etkileşim alanlarının genişlemesi, kadınlara sosyal medyada kendilerine yer açma imkânı sunmuştur. Bu sosyal medya aktivizmi, bir eylem değişimi olarak yorumlanabilir ancak hareketin tam olarak organize ve sistematik bir yapıya sahip olup olmadığı konusunda bazı tartışmalar bulunmaktadır. Hareketin öncüleri arasında, kuruluşların ve ortak hedeflerin belirlenmesi sürecinde bazı zorluklar yaşanmıştır. Masih Alinajad liderliğindeki bu eylem değişimleri, rejime karşı bir muhalefetin ve rejimin politikalarına yönelik tepkilerin bir sonucu olarak da görülebilir. Bu son yaşanan Mahsa Amini protestolarında da açık bir şekilde görünmekte ve bütün bu nedenler İran halkının, kadın hakları başta olmak üzere birçok konuda rejimle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur.


   

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.