Kısaca: Basra Körfezi’nde Güvenlik Sorunları
Basra Körfezi, konumu ve stratejik üstünlüğü açısından önemli bir ticaret merkezidir. Körfezin güvenliği ve körfez üzerindeki tahakküm sorunları ise oldukça güncelliğini koruyan meselelerdir. Kıyıdaşı olan; İran, Irak, Sudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Umman, BAE devletleri için hem ticaret hem de stratejik üstünlük olarak oldukça önemlidir. Çünkü içinde barındırdığı doğal kaynaklar ile dünya petrolünün %50’sine doğalgaz rezervlerinin ise %40’ına sahiptir. [1] Elbette bölgenin bu kadar önemli bir konumda yer alması ve içerisinde bulundurduğu kaynaklara bakılacak olursa dünya üzerindeki büyük güçlerin bölgeye hakimiyet kurmak istemesi ve Hürmüz Boğazı’nın önem taşıması gibi birçok neden bölgede çeşitli sorunları beraberinde getirmiş, 19. Yüzyılda başlayan bu üstünlük mücadelesi I. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı sırasında da devam etmiş, bununla birlikte Soğuk Savaş sırasında ABD ve SSCB arasında büyük bir yarışa dönüşmüş, bölgede stratejik üstünlük mücadeleleri devam etmiştir.[2] Körfezdeki güvenlik sorunlarının bugünkü seyrine hazırlanmasında önemli tarihsel olay başlıkları vardır, bunlar İngiltere’nin körfez ülkelerindeki himayedarlığını sona erdirmesi, yine bu yıllara paralel çıkan Petrol Krizi, İran İslam Devrimi, ABD’nin Irak işgali gibi önemli olaylar bugünkü güvenlik stratejileri için oldukça belirleyicidir.3
Körfezin temel güvenlik sınıflandırmaları mevcuttur, bunlar; rejim güvenliği, ulusal güvenlik, enerji güvenliği olarak sıralanabilmektedir.[3] Basra Körfezi’ndeki güvenlik sorunlarını ise birçok başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar, İdeolojik siyasi bağlar, ulus ötesi bağlar, terörizm ve aşırılık, askeri tehditler, haneden içi çatışmalar, iklim değişikliği, İran tehdidi (nükleer anlaşmalar, Şii propaganda, ABD anlaşmaları), Irak’ın istikrarsızlığı, yönetilemeyen alanlar (Yemen, Aden Körfezi, Afrika Boynuzu), petrol anlaşmazlıkları gibi başlıklar etrafında toplayabiliriz. Körfez’de güvenlik algısı ise devlet odaklı ve askeri odaklı bir anlayış içerisinde sürdürülmektedir. Yine Soğuk Savaş dönemi ulusal güvenlik ve askeri merkezli olan geleneksel güvenlik anlayışına sahipken Soğuk Savaş döneminden sonra bireysel güvenliğin hâkim olduğu geleneksel olmayan bir güvenlik anlayışı seyretmeye başlamıştır.[4] Güvenliğin tehdidi ve ardından askeri silahlanma devletler arası sorunlarla doğrudan ilişkili olarak ilerlemektedir. Bunun başında ise yapısal yani içsel sorunlar gelmektedir. Doğal olmayan ve I. Dünya Savaşı sonrası oluşturulan sınırların devlet arasında infial yaratması, petrol gelirlerinin ülkede bolluğu sebep olması ve ‘petrolün laneti’ denilen bu bolluğun ülkelerde sadece petrolle dönen bir ekonomi oluşturması, kazancının fazlasını Batıya ya da büyük ülkelere sattığı petrolle karşılaması ile onlara bağımlı kalması, alternatif bir ekonomik model oluşturmaması[5], genç işsizlik oranının yüksek olması, ekonomik durumlarından memnun olmamaları gibi nedenler birçok Körfez ülkesinde ayrılıklara sebep olmuş halk bu tür nedenlere devlete olan güvenini yitirerek ayrılıkçı hareketlere başvurmuştur. Bu durum bölgedeki radikalleşmeyi ve ardından terör faaliyetlerinin artmasına sebep olmuştur.7 Devlet ise aslında dolaylı yoldan Batı’dan kazandığı parayı yine ona yatırmakta hem devlet içi hem Körfez ülkelerindeki anlaşmazlıklar için silah satın alıp silahlanmaya giderek güvenlik ihtiyacını karşılamayı hedeflemektedir. Bir diğer önemli güvenlik manevrası ise Nükleer anlaşmalrdır. [6] Öyle ki silah alma oranında Basra Körfezi ülkelerinin ilk sıralarda olması oldukça dikkat çekicidir.[7] Bir başka dikkat çeken nokta ise bölgedeki silahlanma ve petrol fiyatlarının doğrudan orantılı ilerlediği kanısıdır.[8]
Bölgenin uluslararası bir sorun haline gelmesinin sebeplerinden biri sadece çevresinde bulunan ülkelerin stratejik çıkar ve düşünceleri ile ilerlememesinden dolayıdır. ABD gibi bölgeye hükmeden devletlerin ekonomik çıkar ve üstünlük yarışının yansımalarını da bu bölge içerisinde görmek mümkündür. Bahsedildiği üzere bölge içerisinde bir diğer güvenlik meselesi de ABD’nin varlığıdır. Zira ABD hem ekonomik çıkarlar hem de bölgede bir arabuluculuk üstlenmesi, askeri varlığı ve İran ya da Irak tehdidine karşı bölgeye çağırılması gibi nedenlerle halen bu bölgede oldukça önemli bir aktördür.[9] ABD’nin Körfez Savaşı ve 2003 işgali arası bölgedeki bir diğer stratejisi ise bölgeyi istikrarsızlaştırarak askeri üstünlüğünü bölgede kalıcı konuma getirmeyi hedeflemiş, tehditlerle bölgedeki varlığını meşrulaştırmıştır.12 Böylece kaynakların güvenli, uygun fiyat ve aralıksız olarak aktarılması birinci sebep olarak görünmekte ve bunun için güvenlik ekonomik bir boyut kazanmaktadır. [10]
Körfez üzerinde başka bir güç ise İngiltere’dir. 1971’de kolonilerini bölgeden çıkarmış olsa da İngiltere’nin stratejik üstünlük ve çıkar yarışını sürdürdüğünü söylemek mümkündür. Bunu sağlarken kolonyal oluşumunda sağladığı düzeni ve bu ilişkilerini kullanarak yeniden dizayn etmek istediği üstünlüğü sürdürme düşüncesindedir. Bunun için koloni zamanında görev yapan memurlarını körfez devletlerinde göreve devam ettirmesi, ‘geçmişten gelen aşinalık’ anlayışı ile bu devletlerde varlığını devam ettirmesi, koruyucu misyonunu sürdürerek İran-Irak Savaşında önemli rol oynaması en önemlisi de günümüz için oldukça önemli olan kültürel yakınlık oluşturmak için, eğitim, teknik, bilimsel alanlarda ilişkilerini sağlam tutma gibi birçok madde ile yakınlıklarını sürdürmekte ve çıkarları doğrultusunda ülkeler ile alışverişte bulunmaktadır. En önemli alışverişlerinden biri ise körfez pazarının büyük bir bölümünü elinden tutmasıdır. Öyle ki İngiliz ihracatının neredeyse %50’si Körfez ülkelerine yöneliktir.[11] Körfez ülkeleri ve stratejilerine bakacak olursak; Bölgedeki önemli aktörlerden sayılan Irak, 2011’e kadar Körfez ‘de bölgesel güç olma yolunda ilerlemiştir. Dolaylı yoldan körfeze olan bağını genişletmek istemesi ve bunun ardından Kuveyt’i İşgali ise körfez ülkelerini tehdit eden ve güvenlik önemlerini almasını sağlamıştır. 2003 Irak’ın işgali ise Basra Körfezi, bölgedeki güvenlik kaygılarını ve ulusal güvenlik sorunlarını odağı olmuştur. Bölge dışı aktörlerin konuşulduğu ve tehdidin hissedildiği bir algıya dönüşmüş, üst düzey güvenlik önlemleri önem kazanmıştır. [12] Körfezin hamiliğini üstlenen İran, 1979 devrimine kadar Batılı güçlerle ve Arap ülkeleri ile paralel doğrultuda ilişkilerini sürdürmüş. Batı ile ilişki iyi ise Arap ülkeleri ile de iyi tutmaya çalışmıştır. Devrimden sonra ise aksi olarak ilerlemiş, iki taraflı kötü ilişkileri çoğalmıştır. Bölgedeki tekelliğini korumak ve stratejik üstünlük kazanmak isteyen İran, Şiilik propagandası, Hürmüz Boğazı’nda üstünlük kurma düşüncesi, Suudi Arabistan ile sürtüşmeler, nükleer anlaşmalar gibi nedenlerle Körfez güvenliği için oldukça önemli bir isimdir. İran ile çekişmeli bir körfez politikası izleyen Suudi Arabistan ise Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında ABD ile ortak hareket eden ve Arap dünyası ile anlaşmalı şekilde ilerlettiği siyasetini 2011 sonrası daha keskin politikalarla sürdürmüş askeri olarak güç kullanmaya ve özellikle Körfez konusunda İran karşıtı tavır almaya başlamıştır.[13] Suudi Arabistan’ın bölgede liderlik sağlamak düşüncesi ile hareket ettiği ve bölgesel üstünlük mücadelesi sürdürdüğünü de söylemek gerekir.
Sonuç olarak Körfez kıyıdaşı olan ülkeler belli zamanlarda ortak güvenlik arayışlarına girmişlerdir (örneğin; Körfez İş Birliği Konseyi, Körfez Kalkanı, Ortak Savunma Anlayışı). Fakat bu girişimlere rağmen ortak bir güvenlik birliği oluşturulamamış ve bireysel güvenliğe olan seyir devam etmiştir.
Kaynak
- Alagöz, Bilgehan (2016) ‘2003 Irak Savaşı Sonrası Basra Körfezinde Etkili bir Unsur Olarak Güvenlikleştirme Siyaseti,’’ AVİD.
- Ataman, Muhittin (2007) ‘’İran-Irak Üstünlük Mücadelesi’’ İnat, Kemal; Duran, Burhanettin; Ataman, Muhittin (ed), Dünya Çatışma Bölgeleri, Nobel Yayınları, Ankara.
- Bayraktar, Bora (2020) ‘’Bölgesel Liderlik Arayışı ve Suudi Arabistan: Farklılaşan Tehditler ve Yeni Dış Politika,’’ Ortadoğu Etütleri.
- Bölme, Selin; Çavuşoğlu, Esra (2020) ‘‘Yeni İngiliz Kolonyalizmi: Çekilme Sonrası İngiltere’nin Basra Körfezi’nde Nüfuz Politikası’’, Uluslararası İlişkiler, 17 (65).
- Ekşi, Muharrem (2009) ‘’Körfez’de Güvenlik: Güvenlik Sistemi ve Güvenlik Sorunları ve Yapılanmaları,’’ Akademik Orta Doğu.
- Erboğa, Abdullah (2016) ‘‘Bölgesel Dönüşüm Süreci ve Körfez Güvenliği,’’ Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi.
[1] Muharrem Ekşi (2009) ‘Körfez’de Güvenlik: Güvenlik Sistemi ve Güvenlik Sorunları ve Yapılanmaları,’ Akademik Orta Doğu, s.115.
[2] Bilgehan Alagöz (2016) ‘2003 Irak Savaşı Sonrası Basra Körfezinde Etkili bir Unsur Olarak Güvenlikleştirme Siyaseti,’ AVİD, s. 246. 3 Alagöz, a.g.e., s.245.
[3] Abdullah Erboğa (2016) ‘Bölgesel Dönüşüm Süreci ve Körfez Güvenliği,’ Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi, s.12.
[4] Ekşi, a.g.e., s.116.
[5] Ekşi, a.g.e., s.118 7Ekşi, ag.e., s.119.
[6] Ekşi a.g.e., s. 118
[7] Alagöz, a.g.e., s.247.
[8] Alagöz, a.g.e., s.248.
[9] Ekşi, a.g.e., s.119 12 Ekşi, a.g.e., 121
[10] Ekşi, a.g.e., s.114.
[11] Selin Bölme, Esra Çavuşoğlu (2020) ‘Yeni İngiliz Kolonyalizmi: Çekilme Sonrası İngiltere’nin Basra Körfezi’nde Nüfuz Politikası’, Uluslararası İlişkiler, s.56.
[12] Alagöz, a.g.e., s. 266-67.
[13] Bora Bayraktar (2020) ‘Bölgesel Liderlik Arayışı ve Suudi Arabistan: Farklılaşan Tehditler ve Yeni Dış Politika,’ Ortadoğu Etütleri, s.21.