Kültür/Sanat

Sarı Gelin

Hayatın kargaşasından, dertlerineden yorulur usulca bir köşeye çekilip düşünmeye başlarız. Kulaklığımızla bambaşka diyarlara seyahate çıkarız,  ansızın düşüverir aklımıza türkülerimiz. Her biri farklı bir hülyayı yaşatır bizlere aslında çoğu zaman  farkında olmasak da manevi duyguları en güzel yaşatan onlardır. Zira günümüz şarkıları gibi dinlerken başımızı ağrıtıp bizleri daha fazla yormazlar. Her türkünün farklı, içten bir hikayesi vardır. Tuhaftır ki bilmesek bile adeta yaşıyorcasına derinden etkilenir, belirli anlamlar yükleriz. Benim pek sevdiğim Sarı Gelin türküsüne bir bakalım mı?

Erzurum çarşı pazar
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

İçinde bir kız gezer
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Elinde divit kalem
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Katlime ferman yazar
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Palandöken yüce dağ
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Altı mor sümbüllü bağ
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Seni vermem yadlara
Leylim aman aman leylim aman aman
Leylim aman aman sarı gelin

Nice ki bu canım sağ
Hop ninen ölsün sarı gelin aman
Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim

Kıpçak Türkleri
Erzurum

Öncelikle Kıpçak Türkleri kimlerdir kısaca bir bakalım. Türklerin büyük bir kolunu teşkil eden Kıpçakların diğer adı da Kuman’dır. Diğer kavimler, Kıpçakları “sarışın” anlamına gelen “Kuman” adıyla veya bu anlama gelen başka kelimelerle anmış ve tanımışlardırKıpçakların, güzel, sarışın, mavi gözlü oldukları tarihte bilinmektedirler.

• Batı Göktürk bölgesinde yaşayan Kumanlar sarışın, mavi gözlü ve uzun boylu olma gibi fiziksel özellikleriyle dikkat çekmişlerdir.

• XI. Yüzyılın sonlarında Karadeniz’in kuzeyine hâkim olan Kumanlar, Slavlarla savaştılar, Balkanlar ve Macaristan’a akınlarda bulundular.

Oğuzlarla Kıpçakların mücadelesi Dede Korkut Hikayeleri’nde önemli yer tutar.

Moğollar, Kıpçakların ülkelerini işgal edince;

a. Kıpçakların bir kısmı Macaristan’a,

b. Bir kısmı Kama Bulgarlarının yanına  gitti.

c. Bir bölümü de Moğollarla yaşayarak onların Türkleşmesinde rol oynadı.

Sarı gelin türküsü anonim olduğundan dolayı birden fazla halk ağzında dolanan hikayesi vardır. İki tanesi en belirgin olanlar ki onlar da şöyledir:

1)Sarı Gelin, eski çağlardan beri Çoruh ırmağı boyunda yaşayan Hıristiyan Kıpçak beyinin kızıdır. Erzurumlu bir delikanlı sarışın Kıpçak beyinin kızına âşık olur ve Erzurumlu delikanlı ile sarışın Kıpçak kızının arasında Erzurum ve yöresinde yaşamaktadır.

Türk kültüründen etkilenen Ermeniler arasında birçok şifahî halk edebiyatı ürünümüzün yaşıyor olması, Sarı Gelin türküsünün, bir Ermeni türküsü olduğu iddiasının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Böyle bir şey yoktur. Sarı gelin türküsünde Ermenice kelime yoktur.

Sarışın Kıpçak kızına âşık olan delikanlıyı ailesi kız ile evlenmesine karşı çıkar. Delikanlı ise kıza deli gibi âşık olur ve aşkını şiirle mırıldanarak söyler. Kız bey kızıdır zaten bey de kızını vermez bu delikanlıya.

Delikanlı sarışın güzel kızı kaçırmağa karar verir ve kaçırır. Kıpçak beyinin adamları iki kaçağın peşine düşer ve uzun bir takipten sonra bulurlar ve oğlanı öldürürler. O günden beri halkımız arasında bu hikâye dilden dile dolaşır.

2)  Bu hikâye ise Âşık Temelî tarafından aktarılmıştır.
Temelî, 1958’de Erzurum’un Horasan ilçesinin Çamurlu köyünde doğmuş, sazı ve irticali olan bir âşığımızdır. Halen Ankara’da yaşamaktadır. Nenesinden ve diğer büyüklerinden öğrendiği seferberlik hatıraları kitaplaştırmış, böylelikle bir nebze de olsa tarihe ışık tutmaya çalışmıştır. Temelî, Sarı Gelin hikâyesinin Ermenilere mal edilmesinden çok rahatsızlık duymuş; hikâyede geçen hadiseye bizzat nenesinin şahit olduğunu ve hadisenin aşağıda anlatıldığı gibi vuku bulduğunu ısrarla belirtmiştir.

Bakalım Temelî’nin babaannesinden dinlediği Sarı Gelin’in hikâyesi nasıldır?

Yorucu bir yolculuktan sonra Erzurum’un Gâvurboğan mahallesine geldik. Orada bir terk edilmiş çok eski bir harabe görüntüsündeki evin kenarına göçü durdurduk. Yanımızda Zeynep Nene dedikleri bir nenenin evi vardı. Ev, nenenin kendi eviydi ve büyük bir bahçe içerisindeydi. Biz buraya gece gelmiştik. Nene, bizimle çok ilgilendi; göçümüzü bahçesinin içine aldı. Atlarımız ve öküzlerimizi onun ahırına bağladık. O gece çok soğuktu. Çoluk çocuğumuzu evine aldı. O dondurucu soğukta bizi dışarıda bırakmadı evine aldı.
Nenenin yanında, Hatice isminde sarışın bir kız vardı. Onun kim olduğunu sorduk.

-Bu benim Sarı Gelin, ama hem de torunum, demişti.

Ninenin ahırında dört tane ineği vardı. Geçimini bunların sütlerinden sağlıyormuş.
Ertesi gün o Zeynep Nene sabah kuşluk vakti iki eline iki tane süt güğümü alıp çarşıya süt satmaya gitti. Yaklaşık beş saat sonra gözyaşlarıyla iki asker eşliğinde geri döndü. Sarı Gelin dediği kız sordu:

-Nene! Ne oldu, neden ağlıyorsun?

Zeynep Nene cevap verdi.

-Ooooy    Ooy! Ah nenen ölsün Sarı Gelin, dedi.

Meğer kızın nişanlısı şehit düşmüş, Nene de onun haberini almış. Tabi kıza doğrudan doğruya söyleyememiş, sadece; “Nenen ölsün Sarı Gelin” diyordu.
Nene, dizlerine vurarak hem ağladı, hem ağıt yakıyordu. Biz, sorduk o anlattı:

Zeynep Nene’nin Mehmet’le Hüseyin iki oğlu varmış. Eşi Doksanüç Harbinde (1877-1888) şehit olmuş. Dul haliyle bu iki oğlunu büyütüp evlendirmiş. Birinden Hatice isminde kız, birinden de Hasan adında oğlan torunu olmuş. Çocukları Birinci Dünya Savaşına gitmişler bir daha da geriye gelmemişler. Bu haberden sonra gelinleri başkalarıyla evlenip evden ayrılmışlar. Nene, daha küçük çocukken sarışın olduğu için Haticeyi hep “Sarı Gelin” diye severmiş. Hasan, Nene’sine daima; “

-Nene! Ben de dedem ve babam gibi bu vatan için savaşacağım, gerekirse şehit olacağım, dermiş.

Nene de;

-Aman oğlum, ağzından yel alsın. Benim senden başka kimsem yok; bir sen bir de Sarı Gelin. Size de bir şey olursa, benim halim nice olur?” dermiş.

Bu arada Nene’nin, torunları büyümüş. Zeynep Nene, torunları Hatice ile Hasan’ı birbirine nişanlamış. Bu sırada Hasan’ın sülüsü gelmiş.

Nene, sülüsü alarak Yakutiye’deki askerlik şubesine gitmiş ve komutanın huzuruna çıkmış.

-Evlâdım! Benim kocam ve iki oğlum şehit oldular. Elimde erkek olarak torunum Hasan’ım kaldı. O da giderse ben ne yaparım, demiş.

Komutan Zeynep nene’nin yanına gelip ellerini elinin içine almış ve demiş ki:

-Nene memleket elden gidiyor. Gerekirse sen de ben de hep şehit olacağız. Bu memleketi Ruslara ve Ermenilere mi bırakalım. Savaşmaktan başka şansımız yok.

Hasan, komutanla konuştuklarını öğrenince Nene’ye çok kızmış. Elinden sülüsü almış ve ertesi gün askerlik şubesine gitmiş, muamelelerini yaptırmış, üç gün sonra da askere gitmiş. Nene’nin ve Sarı Gelin’in ayrılması çok zor olmuş. Hasan askerdeyken Nene’yle torunu inekleri sağıp süt satarak geçiniyorlarmış.
Biz Nene’nin yanına daha yeni komşu olarak gelmiştik. Nene’nin ağlayıp fizah ettiği gün Erzurum’a, şehit olanların haberi gelmiş. Şehit olanların isimleri içinde torununun adını görünce Nene’nin dünyası yıkılmış. Şubenin önüne yığılıp kalmış, sanki ağzı dili alınmış gibi donup kalmış, konuşamamış, kımıldayamamış. İki asker onu evine getirmiş. Nenenin ağlamasını duyunca yanına gittik. “Nene’n ölsün Sarı Gelin” diyor başka bir şey demiyordu. Konu komşu toplandı. Zeynep Nene, bir yandan ağlıyor, bir yandan da ağıt yakıyordu. Ve bu türkü acısının dillenmiş halimiş. 

Hep dinlerken neden nenesini öldürüyorlar diye düşünüyordum.?Beni bu rivayet daha fazla tatmin etti diyebilirim.

Farklı kaynaklardan aldığım bilgilere göre çok farklı rivayetlere sahip olan türkünün hem yaşanmışlığı hem de anlamı manidar. Günümüz saçma şarkıları gibi anlamsız ve saçma sapan klipler dahi olmadan keyifle dinlenen parçalardır. Demem o ki kendinize az da olsa zaman ayırın yalnız çıkın bir parka veya bir sahil kenarına yalnız kalabileceğiniz herhangi bir yere gidin kulaklığınızı takın ve düşünün ne yaptığınızı, neden yaptığınızı ve asıl amacınızın ne olduğunu düşünün. Teselliniz olur bir türkü kim bilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.