Tarih

Cemal Paşa’nın Şam Valiliği ve Arap Milliyetçiliği

Araplar’ın Osmanlı’ya neden ihanet ettiğini anlamak için Cemal Paşa’nın Şam valiliğine bakmakta fayda var. Bölgedeki diğer etnik unsurlara savaşın akıbetine göre değişen muameleler ve gereksiz yargılama ve infazlarla tetiklenen Türk nefreti, Cemal Paşa’nın despot tutum ve davranışları ile iyice artmıştı.

XVIII. Yüzyılın başlarında milliyetçilik ve bağımsızlık düşüncesini organize hale getiren ve bu konuda kararlı adımlar atmak için dernek ve örgütler kuran Arapların Türklere “ihanet” etmelerinde Cemal Paşa’nın rolü yadsınamaz.

Osmanlı’dan bağımsızlığını elde etmek isteyen Arap milliyetçilerinin o zamanki kaleleri Beyrut, Şam ve Halep gibi Hristiyanların nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu yerlerdi. Arap milliyetçileri bu kentlerde Hristiyan misyonerler tarafından açılan okullarda eğitim gören ya da eğitim için İstanbul’a giden insanlardan oluşuyordu. Yani isyanı başlatan kesim entelektüel bir kesimdi.

Tüm dünyayı kasıp kavuran Fransız İhtilali’nin etkisiyle söz konusu entelektüel Arap milliyetçiler, kendi milletlerinin tarihini, edebiyatını ve elbette ki dillerini araştırmaya başladılar. Bu araştırmalar Arap milliyetçiliğinin temellerinin atılması bakımından önemli.

İşte Cemal Paşa tam da böyle bir zamanda, Şam gibi milliyetçi Arapların yoğun olarak yaşadığı ve Osmanlı’dan ayrılma ve bağımsızlık gibi fikir akımlarının yürütüldüğü bir yerde, Suriye’deki iç karışıkları engellemek ve bölgedeki İngiliz ilerleyişini durdurmak amacıyla 1914 yılında Şam’a vali olarak atandı.

Cemal Paşa

Cemal Paşa Şam Valiliği Esnasında Neler Yaptı?

Cemal Paşa’nın Şam valiliğinin ilk yılları esasen birkaç pürüz dışında sorunsuz geçti. Gazeteci-yazar Ayşe Hür’ün ifadelerine göre Cemal Paşa, belediyecilik anlamında aslında iyi şeyler de yapmış. Cemal Paşa;

”Cemal Paşa’nın Suriye ve Lübnan’da bölgede önemli imar ve eğitim faaliyetleri de yürüttü. İmar faaliyetlerinin önemli bir bölümünü İngilizlere karşı yürütmeyi planladığı Kanal Harekatı’na hizmet edecek karayolu ve demiryolu inşaatı idi. Bu kapsamda 650 kilometre yeni yol yapıldı. 450 kilometre eski yol tamir edildi.
Cemal Paşa ayrıca 500 kilometre yeni demiryolu inşa ettirdi ve Yafa-Kudüs hattını Hicaz Demiryolu’na bağladı. İsviçreli şehir planlamacısı Zürcher’in, IV. Ordu mıntıkasında kalan şehirlerde hayata geçirdiği projeleri destekledi.

Cemal Paşa, 1916 yazından itibaren Halide Edip (Adıvar) Hanım’la birlikte Suriye ve Lübnan’da bir dizi okul açtı. Cemal Paşa 1922 yılında Gürcistan’ın Tiflis şehrinde Ermeni komitacılar tarafından öldürüldü”

Ayşe Hür, ‘Öteki Tarih’, Profil Yayıncılık, 2012, s.221.

Cemal Paşa’nın imar ve kalkınma olarak bölgedeki çalışmaları hakikaten önemli ve takdire şayan. Fakat bu saydığımız açılış ve projelerin çoğu, valiliğinin ilk yıllarına rastlıyor. Cemal Paşa’nın asıl tepki çeken tarafı bu aşamadan sonradır. Şöyle ki;

İngilizlere karşı düzenlediği Şubat ve Ağustos’taki saldırılarda başarısız olan Cemal Paşa’nın otoritesi, valiliğini yaptığı Şam ve diğer bölgelerde otoritesinin sarsılmasına yol açtı. Cemal Paşa, otoritesini sarsan bu yenilgilerin ardından hem Müslümanları hem de Hristiyanları ezen bir politika izlemeye başladı. 1915 yılından 1916 yılının Nisan ayına kadar aralıklarla bir dizi tutuklamalar ve göz altılar gerçekleştirildi.

Aliye Kasabası Olayları

Suriye’ye bağlı Aliye kasabasında İngilizlerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle 500’ün üzerinde kişi tutuklandı. Tutuklananların arasından 200’e yakın Arap, yargılanmak üzere kurulan mahkemeye çağrıldı. Fakat yargılananlar arasından sadece üç kişi idama mahkum edildi. Mahkemede yargılanan diğer Arapların bazılarına gıyaben idam, kalebentlik ve kürek cezası gibi hafif cezalar verildi. Cemal Paşa mahkemenin verdiği bu karara itiraz etti ve mahkemenin tüm yetkilerini üstüne alarak idam edilen üç kişinin yanı sıra 23 kişinin de idamına karar verdi. Cemal Paşa’nın yargısı sonucu idam cezasına mahkum edilenler Şam ve Beyrut olmak üzere iki şehrin meydanında, halka açık bir şekilde idam edildiler. İdam cezasına çarptırılanlar arasında Arap aşiretleri liderleri, milletvekilleri ve birçok örgüt kurucusu ve mensubu da da vardı. İdama mahkum edilenler;

Abdulhamid Ez-Zehvari (Hama milletvekili)
Şefik Bey El-Müeyyed (El-İhaü’l Arabi’nin kurucusu)
Şükrü Bey El-Aseli (El-La-Merkeziye üyesi)
Abdülgani El-Arisi
Seyfüddin El-Hatib
Mahmud El-Mahmesani
Salih Bey Hayder
Abdülvehhab El-İngilizi)
Refik Rızk Sellum
Ömer Hamd, Arif Eş-Şehabi
Abdülkerim El-Halil
Şeyh Ahmed Tabbare
Emir Ömer El-Cezayiri
Ali Efendi El-Erkenazi
Hafız Bey El-Es’ad
Alber Humsi
Mahmud El Acem
Naif Efendi Tellu
Muhammed Müsellem Bin Abidin
Said Efendi El-Keremi
Selim El-Ahmed Abbdülhadi
Selim Bey El-Cezairi
Emin Lütfi Bey
Abdülkadir El-Hursa
Rüştü El-Şem’a
Muhammed El-Şanti
Corci Haddad
Said Akl
Petro Pavli
Baytar Ali
Nuri EL-Kadi
Tevfik El-Besat
Celal-El Buhari

Cemal Paşa bölgede idamlara ve infazlara hız kesmeden devam etti. Şüphelendiği ya da hakkında suçlamalar olan bölgenin ileri gelenleri de dahil yaklaşık 2000 kişiyi Anadolu ve Rumeli başta olmak üzere farklı coğrafyalara sürgüne gönderdi. Sürgüne gönderilenler arasında Osmanlı Devleti’ne yakınlığı ile bilinen Arap aileler olsa da Cemal Paşa kararından dönmedi ve sürgünlere, idamlara ve infazlara devam etti.

Cemal Paşa’nın Şam’daki faaliyetleri halihazırdaki Arap milliyetçiliğini iyiden iyiye körükledi ve isyan çok geçmeden tüm Arap coğrafyasını içine alan kapsamlı bir başkaldırıya dönüştü. Osmanlı Devleti böylece Yavuz’dan beri hakimiyeti altında tuttuğu coğrafyayı yıkıcı tutumları nedeniyle, çok daha hızlı bir şekilde kaybetmeye başladı. I. Dünya Savaşı bitiminde ise neredeyse tüm Ortadoğu, Osmanlı’nın siyasi ve kültürel egemenliğinden bağımsızlığını ilan etmişti. İsyan sadece Cemal Paşa ve Osmanlı devlet adamlarının politikalarından kaynaklanıyor olabilir miydi? Tek başına bu sebebin yeterli olması için bölgedeki Arap halkına yapılan zulmün Cemal Paşa gibi devlet adamları tarafında asırlardır yapılıyor olması gerekirdi. Oysa isyanın altında yatan sebep Cemal Paşa ve tarzındaki politikadan çok daha farklıydı. İsyanın arka yüzünü birinci ağızdan, Şerif Hüseyin’in oğlu Abdullah’ın ağzından dinleyelim;

”O günün Asitane’si bugünün İstanbul’u bana hep İslam toplumları arasındaki kavmiyetçilik çekişmelerini hatırlatır. Türklere ‘Hepimiz ehl-i İslamız diyecek olsak, ‘Öyle ama biz yöneticiyiz siz tebaasınız diyorlardı. Biz ne zaman ‘Biz ve siz…’ diyecek olsak, ‘Sizler ihanet edip isyan çıkardınız’ diye cevap veriyorlardı.
Namaz bizim namazımızdı, Kitap bizim kitabımızdı. Şehadet kelimesi dinimizin esası, zekat vergimiz, oruç perhimizdi ve hac bizim memlekette yapılıyordu ama başımızdakiler daha okuduklarının anlamını bile bilmiyorlardı. Bir Arap alim, doğru dürüst Arapça bilmeyen, herhangi bir fıkıh kitabını okumamış kişinin arkasında saf tutmaya mecbur kalırdı.

İşte böyle varlık içinde yokluk; yokluk içinde varlık söz konusuydu. Bizler üstün olduğumuz halde hakir görülürken, hakir görülmesi gerekenler tepemize çıkıyordu.
1876 tarihli Kanun-i Esasi’nin yenilendiği son Osmanlı inkılabı sırasında (1908), sultanın hakimiyeti, kendisinin de mensup olduğu unsurun ön plana çıktığı milli bir hakimiyete dönüştü. Diğer unsurlar ve bölgeler bu yönetici unsura tabi hale geldi.

(Bu paragraf önemli)

Anayasal yönetime geçen Türkler, diğer unsurların yapısını bozmak ve kendi yönetimleri için tehlike olacak şeyleri bertaraf etmek maksadıyla bir Türkleştirme (tetrik) politikası izlemeye başladılar. Türkler bunu yaparken, İmparatorlukta İslam’ı kabul eden diğer unsurların kendilerinden kalabalık olduklarını fark etmişlerdi.

Bundan sonra her millet içinde çeşitli partiler ve kulüpler kurularak hak talebi için mücadele başladı. Osmanlı meclis seçimlerinde sadece Türk ve İttihatçı olanların seçilmesi için Türklerin İttihat ve Terakki Fırkası baskı uyguladı. Bu baskılar sonucunda Araplar ve imparatorluğu meydana getiren diğer milletler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını anladılar. Arnavutluk’ta, Durzi dağlarında ve Kerek’te ayaklanmalar çıktı.

Kral Abdullah, Biz Osmanlı’ya Neden İsyan Ettik? Klasik Yal., 2006

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.