BiyografiDini

Cemaleddin Afgani Kimdir?

Cemaleddin Afgani, (Cemaleddin Afgani Es-Seyid Muhammed İbn Safder Han) 1838’de, Kabil yakınlarındaki Kuner kasabasının Esedabad köyünde dünyaya geldi. 19. yüzyıl İslam modernizminin en önemli isimlerinden biridir. Avrupa egemenliğine karşı, İslam uygarlığının yeniden canlandırılabileceği inancıyla, modern İslami düşünceye öncülük eden; Panislamizm akımının önde gelen temsilcilerinden biridir.

İlköğrenimine memleketinde başladı. Irak’taki Şii merkezleri olan Kerbela ve Necef‘te eğitim gördükten sonra Hindistan’a gitti. Avrupa bilim ve edebiyatı ile Hindistan’da tanıştı ve İngiliz sömürü rejimine karşı ilk fikirleri de Hindistan’da oluştu. 1857’de hacca gittikten sonra Mısır, Yemen, Türkiye, Rusya, İngiltere ve Fransa gibi birçok ülkeyi dolaştıktan sonra Afganistan’a döndü.

Afaganistan lideri Dost Muhammed Han’ın hizmetine, ölümünden sonra da oğlu Azam Han‘ın hizmetine girdi. 1868’e kadar baş vezirlik görevinden bulundu. Azam’ın 1868’de, kardeşi Şir Ali Han tarafından tahttan indirilmesi üzerine sınır dışı edilince Hindistan’a gitti.

Kendisinden rahatsız olan İngilizler tarafından Mısır’a gönderildi, birkaç ay sonra da 1869’da İstanbul’a geçti. Mısır’da geçirdiği kısa süre içinde sonradan İslam’daki modernist hareketin önderi olan Muhammed Abduh ile tanıştı.

İstanbul’da ”peygamberlik sanattır” konulu konferansında peygamberliğin insan yeteneğine ve becerisine dayandığını öne sürdü. Bu görüş, dinden sapma olarak nitelendi. Tepkiler üzerine 1871’de İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan Afgani, tekrar Kahire’ye döndü.

Mısır’da bulunduğu sekiz yıl boyunca çevresinde, aralarında Muhammed Abduh ile milliyetçi Vafd Partisi’nin kurucusu Saad Zaglul’un da bulunduğu çok sayıda genç yazar, alim ve aydın toplandı. Dinde reform ve cumhuriyetçi siyasi görüşlerinden dolayı adı kısa süre sürede ”inançsız”a çıktı. 1879’da Cumhuriyetçilik düşüncesini yaymaya çalıştığı gerekçesiyle Mısır’dan sınır dışı edildi. Zorunlu ikamet etmek üzere Hindistan’a gönderildi.

Haydarabad’da 1879’da ”Er-Red-Aled-Dehriyyin” (Tabiatçılığa Reddiye) isimli bir kitap yazarak; pozitivizme, ateizme, laikçiliğe şiddetli eleştiriler yöneltti.

Bu arada Mısır’da Arabi Paşa isyanı başlayınca İngilizler tarafından Hindistan halkını Mısır’da isyanı desteklemeye çağırdığı gerekçesiyle gözetim altına alındı. İsyan bastırıldıktan sonra beş yıl bir İslam ülkesine ayak basmaması şartıyla ülkeden çıkartıldı. İngiltere’ye giden Afgani, kısa bir süre sonra Fransa’ya geçti.

Gazete ve dergilerde siyasi görüşlerini yayınlayan Afgani, Fransız tarihçi ve filozof Ernest Renan ile tartışmaya girdi. İslamın ilme karşı olduğu, Arap milletinin de doğası gereği metafizik ilimlere karşı yatkınlığının bulunmadığını iddiasını Arapça bir makale ile yanıtladı.

Beyrut’ta sürgünde bulunan öğrencisi Muhammed Abduh’u Paris’e davet ederek; birlikte El-Urvetü’l Vuska (Sağlam Kulp) Dergisini çıkardı. İslam ülkelerinin sömürgecilerden kurtulması ve hilafetin canlanması yolunda çalışmalar yaptı. Dergi, ilk sayısını 13 Mart 1884’te çıkardı. 18 sayı yayınlandıktan sonra bu fikirleri kendi çıkarlarına aykırı bulan İngilizlerin girişimi ile kapandı. Derginin kapanmasından sonra 1886’da İran Şahı’ndan gelen davet üzerine İran’a giden Afgani, Nasıreddin Şah’tan İran’da reform yapmasını isteyince, Şah’la anlaşmazlığa düştü ve Rusya’ya gitti.

Afgani, Rusya’da bulunduğu üç yıl boyunca Rusya ile İngiltere’yi karşı karşıya getirmeyi amaçlayan çeşitli girişimlerde bulundu, başarılı olamadı. Ancak Rusya’daki Müslümanların Kuran-ı Kerim basma izni almaları gibi haklar elde etmelerinde etkili oldu.

Çar tarafından 1889’da Rusya’dan sınır dışı edilen Afgani, Almanya’ya gitti. Münih’te bir sergide Nasıreddin Şah ile karşılaştı. Nasıreddin Şah’ın daveti üzerine tekrar İran’a giden Afgani, ıslahat düşüncelerinde ısrar edince 1890’da tekrar sınır dışı edildi. Londra’ya yerleşen Afgani, İran’da bir İngiliz vatandaşına verilen ”tütün imtiyazı”na karşı İran halkına direniş çağrısında bulundu.

1892’de II. Abdülhamit’in en yakın adamı Ebu’l Huda‘nın çağrısı üzerine İstanbul’a gitti. Kendisine bir ev ve maaş tahsis edildi. II. Abdülhamit’in Afgani’yi, Panislamizm propagandası için kullanmayı umduğu yönünde değerlendirmeler vardır.

1896’da İran Şahı Nasıreddin‘in Afgani’nin görüşlerini benimseyen kişilerce öldürülmesinden sonra Sultan Abdülhamid ile ilişkileri bozuldu. Afgani, Nişantaşı’nda bir konakta göz hapsinde tutuldu. Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle 9 Mart 1897’de İstanbul’da öldü. Nişantaşı’ndaki Şeyhler Mezarlığı’na defnedildi.

Görüşleri

1944’te Afganistan hükümetinin talebi üzerine cenazesi bu ülkeye gönderildi. Kabil’de üniversite içinde Afgani için anıt-mezar yapıldı. Cemaleddin Afgani‘nin fikirlerini dini ve siyasi olmak üzere iki ana başlıkta özetlemek mümkündür. Dinde daha çok akılcı yöntemler kullanarak, günümüz şartlarına uyarlanan reformist bir anlayışı savunur. ”Neo-Mutezile” akımın temsilcisi sayılabilir.

Bu görüşleri nedeniyle geleneksel İslam alimleri tarafından şiddetli bir şekilde eleştirilmiş, birçokları tarafından dinsizlikle itham edilmiştir. Siyasi görüşlerinde ise İslam ülkelerinde çağın gereksinimlerine göre reformlar yapılmasının şart olduğunu belirterek, Müslüman ülkelerde cumhuriyetler kurularak bunların tek bir İslam halifesine bağlanması gerektiğini savunur.

Bu görüşleri ile sonraki yüzyılda aralarında Cemahiriyye-i Müttefika-i İslamiyye (Müslüman Cumhuriyetler Birliği) fikrinin de savunucusu Said Nursi’nin de bulunduğu çok sayıda Müslüman alim, aydın ve entelektüeli etkilemiştir.

Yerinde durmayan ve kabına sığmayan mizacı, hemen her kesimle kurduğu ilişkiler, Mason Locası’na kaydolması, dinde geleneksel ulemayla çatışan görüşleri gibi nedenlerle kişiliği ve misyonu ciddi tartışmalara neden oluş, düşünceleri daha sonra öğrencisi Muhammed Abduh tarafından geliştirilmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.