Halkla İlişkiler

Dördüncü Kuvvet: Medya

Medya demokratik bir ülkede yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak karşımıza çıkar. Medyayı dördüncü kuvvet olarak ele almamızın sebebi bir gelişmişlik ve demokratiklik örneği teşkil etmesidir. Gelişmiş ülkede tıpkı yasama, yürütme ve yargı gibi medyanın da bağımsız olması beklenmektedir. Bu medyanın halkın, yasama, yürütme ve yargıyı yöneten kademeleri doğrudan seçmesinin bir neticesi olarak bağımsız olmasının gereğini oluşturmaktadır.

Niccolo Machiavelli’nin adından sıkça bahsettiği otoriter bir rejimde medya ve benzeri kurumların iktidarı yaptığı işlerden dolayı köşeye sıkıştıracak bir noktaya gelmesi “önleyici müdahale” kapsamında henüz olgunlaşmadan engellenmesi anlamına geliyor. Niccolo Machiavelli’nin döneminde belki medya bu kadar önemli değildi. Kaldı ki 17. yüzyıl İtalya’sından bahsediyoruz. Niccolo Machiavelli medyanın bu kadar önemli bir kurum haline geldiğini görse Prens kitabını baştan yazardı.

Medyanın gelişiminden biraz bahsedelim. Medyanın küçük ölçekteki örnekleri tarihin neredeyse her safhasında var. Asıl günümüzdeki medyanın olgunlaştığı dönem Sanayi Devriminden sonra gelişen ve aynı zamanda değişen Avrupa’daki yaşamım bir sonucu olarak ortaya kendiliğinden çıkan bir süreçtir.

Dergi ve gazetelerde Sanayinin ağır şartlarında çalışmaya mahkum olan halkın kafalarını başka şeylerle dağıtmak için daha çok magazinsel haberlerin ve teşhir içerikli görsellerin bolca yer aldığı haber değeri taşımayan, bir kere okunmalık ve kitleleri harekete geçirme, düşündürme veya algısını değiştirme gibi bir işlevi olmayan gazete, dergi ve broşür tarzımdaki bu yazılı “print” dökümanlar modern medyanın aslında ilk açık şekli oldu.

Daha sonra Sanayi koşullarını ve işverenleri eleştiren yerel gazete ve dergilerin artmasıyla birlikte medya kavramı yavaş yavaş oturmaya başladı. Ve şimdiki konumuna kavuştu.

Medyanın var olma amacını açıklayalım. Medya, hitap ettiği kitlenin algısını ve olay ya da durumları yorumlama biçimini değiştirebilen, kitlele harekete geçirebilen ya da bir hareketi meşrulaştıran, bir duruma gerçeklik kazandırıp taraf toplayabilen bir olgudur. Medyanın gelişim süreçlerine baktığımızda medyanın ilerlemesi hep bu işlevi sayesinde olmuştur.

Yani medya beraberinde halkın ve hitap ettiği insanların varlığıyla belirli noktalara kadar ilerlemeyi başarmıştır. Kısacası medya halkın sesi; halk da medyadır. Medyaya sansür uygulamak ya da engellemek de bir nevi halkın ya da o medya çerçevesinde örgütlenen veya o medyanın görüşlerine olduğu gibi sahip çıkan insanların sesini kısmak anlamlarına gelir ki bu modern ve gelişmiş ülkelerin özelliklerinden biri değildir.

Dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir yönetim şeklinde de muhalif bir medyanın varlığı iktidarlar tarafından kabul edilmesi beklenmeyen bir güçtür. Yani bir iktidar için muhalif bir medya, en başta çaresine bakılması gereken büyük bir tehdittir.

Medya bu gibi sebeplerden ötürü dördüncü kuvvettir. Fakat bu dördüncü kuvvetin örselenmesi olaylarına sıklıkla rastladığımız şu günlerde medyanın akıbetinin ne olacağını merakla beklemekteyiz. Medya hiçbir zaman susmaz, sesi kesilmezdir ama sesi istenilen yöne çekilebilir, yönlendirilebilir. Bu aslında hepimiz için büyük bir tehlike arz etmektedir.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.