Tarih

Düyun-u Umumiye’nin Kuruluşu ve Osmanlı Üzerindeki Etkileri

Osmanlı Devleti’nde ilk dış borç 1853 yılında Kırım Savaşı esnasında alınmıştır. Kırım Savaşı’nda hem İngiltere hem de Fransa’nın desteğini alan Osmanlı Devleti, savaşın mali yükümlülüklerini karşılamak için borç almak durumunda kalmıştır. Osmanlı Devleti, bu borca karşılık, Mısır’dan alınan yıllık vergileri teminat göstermiştir. Fakat bu borç, savaşın masraflarını karşılamaya yetmemiştir.

Osmanlı Devleti, yüzde altı faizle aldığı bu borç parayı, üretimden ziyade tüketime harcamıştır. İlerleyen süreçte devlet, bu borcu ve daha da önemlisi faizleri ödemek için yeni borç kapıları aramaya başlamıştır. Avrupa devletleri, yüksek faizle borç para verdiği Osmanlı Devleti’ne birçok kez borç vermiş; hatta bu durum çok karlı bir hal almıştır. Osmanlı Devleti, özellikle 1860’ların ortalarından itibaren borçları ödemekte zorlanmaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra büyük bir ekonomik krizle karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti, 1875 yılında iflasını açıklamıştır. Osmanlı Devleti, 1854 ile 1875 yılları arasında toplamda 15 kez dış borç almıştır.

II. Abdülhamit tahta geçtiğinde devletin gelirlerinin yüzde 80’i dahi dış borçları ödeme konusunda yetersiz kalmıştır. Bu çerçevede ilk olarak memur ve bakanların aylıkları düşürülmüş ancak bu halde dahi maaşlar rötarlı ödenmiştir. Tüm bunların akabinde Osmanlı Rus Harbi esnasında Rus orduları Yeşilköy sınırlarına kadar dayanmış ve savaş tazminatı istemişlerdir. Mali buhrandan kurtulmak için çareler arayan Osmanlı Devleti, çareyi 1878’de Kıbrıs’ı İngilizlere kiralamakta bulmuştur. Osmanlı Rus Harbi’nin sonucunda 1878’de Berlin Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma çerçevesinde Osmanlı’ya borç veren ancak borçlarını geri alamayan devletler, beynelmilel bir komisyon kurulmasına hükmetmişlerdir. Böylece Duyun-u Umumiye kurulmuş, ekonomik çöküntü, beraberinde siyasi çöküntüyü de getirmiştir.

Osmanlı Devleti’nin dış borcunu ödemek için ilk taslak Rüsum-u Sitte idaresidir. Bu idare, Osmanlı Devleti’nin bütün gelir kalemlerini denetleyecek ve dış borçlar için gelirlere kesinti uygulayacaktı. Söz konusu kurumun işleyiş biçimi İngiltere ve Fransa’nın tepkisini çekince Osmanlı Devleti, tarafların alacak meselesini netliğe kavuşturmak için 20 Aralık 1881 tarihinde Muharrem Kararnamesi’ni hazırlamıştır. Söz konusu bu kararname sonucunda ise Duyun-u Umumiye İdaresi kurulmuştur. Duyun-u Umumiye İdaresi’nde bazı kalemler borçların ödenmesi için ayrılmıştır. Bu çerçevede Kıbrıs Adası’ndan alınan vergilerin fazlalığı, Bulgar Prensliği vergileri, Şarki Rumeli vergisi söz konusu kurum tarafından Osmanlı Devleti’nin dış borçlarına gösterilen bir teminattır. Bu çerçevede kurum, belli başlı kalemler üzerinden Osmanlı Devleti’nin dış borcunu kapatmak istemiştir.

Bunların dışında ayrıca Duyun-u Umumiye idaresi, Karadeniz ve Akdeniz’deki tuzları işletme hakkına sahipti. Öte yandan ispirtolu içeklerden elde edilen gelirin %15’i de Duyun-u Umumiye idaresine aktarılmaktaydı. Bunlara ek olarak kurum; damga vergisinden, ipek aşarından ve balık avından da pay almaktaydı. Tüm bu bilgiler ışığında Duyun-u Umumiye idaresinin Osmanlı Devleti’nin neredeyse bütün ekonomik kaynaklarını ipotek altına aldığını ifade etmek mümkündür. Kurum, sadece elde edilen gelirlere vergi koyarak dış borcu kapatmaya çalışmamış aynı zamanda Osmanlı ekonomisinin ve yerel esnafın da giderek güç kaybetmesine neden olmuştur.

Duyun’u Umumiye’nin kurulması, esasında Tanzimat Fermanı’nı izleyen sürecin doğal bir sonucudur. Osmanlı Devleti’nin siyasi anlamda Batıya bağımlı bir devlet oluşu, Duyun-u Umumiye’nin kurulmasının ardından sadece siyasi açıdan değil ekonomik açıdan da devletin Avrupa’ya bağımlı olmasına neden olmuştur. Duyun-u Umumiye idaresinin Osmanlı Devleti’nin neredeyse bütün ekonomik kurumlarını denetlemesi ve söz konusu bu kurumlardan az ya da çok vergi alması, hem kurumların yıpranmasına hem de Osmanlı Devleti vatandaşlarının psikolojik anlamda bir buhrana sürüklenmesine neden olmuştur. 1881 yılında devletin gelirlerinin yaklaşık %17’sine el koyan Duyun-u Umumiye İdaresi, 1912 yılında ise devlet gelirlerinin %35’ine el koyar hale gelmiştir. Duyun-u Umumiye, özetle Osmanlı ekonomisinin iflas bayrağı çekmesindeki somut bir örnektir. Kurulduğu tarihten yaklaşık 40 yıl sonra Osmanlı Devleti tarihin tozlu sayfalarında yerini alırken mirasçısı konumunda yer alan Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı’dan kalan bu borçları ödemek gibi büyük bir külfetin altına girmek zorunda kalmıştır. Lozan Antlaşması ile sınırları ve yöntemleri belirlenen ancak 1929 krizi ile sekteye uğrayan borçların ödenmesi, ancak 1954 yılında bitebilmiştir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.