Halkla İlişkiler

Kaliteli İçerik Oluşturabilmek

Yazınızın mükemmel olması imkansızdır. Elbette ki bir kusur bulunur. He ne kadar yazınıza özen gösterseniz, imla kurallarına uygun yazsanız ve ne etliye ne sütlüye karışmadan düşündüklerinizi yazsanız da birileri mutlaka bir kusur ve eksiklik bulur. Kusursuz yapabilmeniz için öncelikle Dostoyevski ya da Oğuz Atay olmanız gerekir.

Hedef kitlenizi belirlersiniz yazdıklarınız ile. Ve hedef kitlenizin dışında kalanlar yazınızı gördüklerinde okumak istemezler çünkü genel düşünce yapıları buna aykırıdır. Daha başlamadan başlık itici gelir ve gerisi okunmaz yazınızın. Şimdi şunu demek de yanlıştır. Ben Apple kullanıcısıyım ve İmessage faturaları kabartıyor başlıklı bir yazı gördüğümüzde bunu okumak istemeyiz, fakat Apple kullanmayan bir kişi de zaten alakasız olduğundan yazıyı okumaz. Ortaya çıkan sonuç, yazının okunma sayısının sıfır olmasıdır. Bu mantık çerçevesinde bakarsak aslında hiçbir yazının okuyucusu yok. Elbette söylenmemiş veya yazılmamış olanı kaleme almak gerekir ama günümüzde böyle bir konu veya başlık olabilir mi? Hemen hemen her konunun bir bileni var, o konuda uzmanlaşmış insanlar var.

Örneğin Osmanlı Tarihi hakkında yazı yazdığınızda Osmanlı tarihini bilen kişiler yazınızı okumak istemez mi? Ya da bilmeyen birisi de ‘zaten bilmiyorum ne okuyacağım’ diyebilir mi? Deli saçması bir söylevden öteye gitmeyecek bir varsayımdır. Bir konuyu az çok bilen bir kişi yazıda daha farklı ne olabilir ya da yazıda bir konuya ne yorum getirilmiş diye bakabilir ve o yazıyı okuyabilir. Bilmeyen biri ise, bilmediği bir konuyu öğrenmek için herhangi bir yazıyı okuyabilir. Bu doğal bir şeydir.

Öte yandan bir yazıda siz, görmek istediğiniz görüşü ya da fikri göremezsiniz. Yazıda yazar ne yazmışsa veya neye değinmişse onun gözlemleyebilirsiniz. Yazının önemini bilmeyenler için söylemeliyim; her yazı size göre yazılmıyor ne yazık ki. ‘Sonunu neden böyle bağladı’ gibi eleştirel bir yaklaşım tamamen yersizdir. Gazetelerin, dergilerin ya da tümünü kapsayacak şekilde medyanın farklı mecralara bölünüp, belirli bir alanı temsil eden okuyucuları barındırması durumu bize şunu gösteriyor: Medyanın belirli bir hedef kitleye hitap etmesi aslında okuyucudaki beklentiyi karşılamak ve okuyucunun genel düşünce yapısına uygun içerikler sağlamak için sonradan değiştirilmiş ayrıştırıcılıktır. Örneğin günlük Yeni Akit gazetesi okuyan insan, bayide Akit kalmadı diye Sözcü almaz. Neden? Çünkü okuyucu görmek istediği, anlamak istediği yazılar ve düşünceleri görmek ister satır aralarında.

Bu durum ise çoğu zaman bölünmüşlük demektir. Gazetenin isminden bir okuyucu profili geliyorsa gözünüzün önüne, bu zavallılık ifade eden bir durumdur. Eğer bir platformda her türden yazı bulunuyor ve her görüşten insanlar yazı yazabiliyorsa, bir yazı üzerinden gereksiz yere duyar kasmak sanırım acizliktir. Özel olan genelin çarkında aksaklığa sebep olmaz ama genel bozuksa da çark işlemez olur. Ne yazık ki ülkemizin medyası bu durumda ve asıl yazık olan şu ki; özelden geneli tahmin eden, özel olandan genel olan hakkında rahatça yorum yapabilen insanların hayli fazla oluşudur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.