Çifte Standart Nedir?
Çifte standart, standardın tek olmaması hali, uygulanan bir karar, davranış veya tutumun tek yönlü değil, değişebilir ve kişiden kişiye farklı varyasyonlarda uygulanabilir olması durumudur. Çifte standart, kurumlar, kişiler ve devletler bazında sıklıkla uygulanan ve uygulanması bazı çevreler tarafından rahatsızlık uyandıran bir olgudur.
Herhangi bir standardın olmayışı, aynı zamanda adaletsizlik, eşitsizlik ve adama kayırmacanın bolca olduğu yer ya da düzen demekti. Örneğin meritokratik bir işleyişin çifte standardın olduğu yerlerde olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çifte standart, sisteme değil ayrılacalıklara önem veren bir mekanizmadır. Bazı durumlarda ve olaylarda standart ortadan kalkabilir ve ihtiyaç olan sistem haricinde seçilip, onaylanabilir.
Modern ve gelişmemiş ülkelerde bu uygulama; gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkelere göre azdır. Geleneklere ve kişilere dayalı hukukun, işleyişin ve yönetimin olduğu devletlerde ise çifte standardın örneklerine sıklıkla rastlayabiliriz. Bu ülkelerdeki kamu ve özel birimler yozlaşmış, oligarşik bir düzene yanaşmıştır. Hak edenin değil önceden hak etmiş ya da hak etmesi istenen birinin görevde olması ya da terfi etmesi kurumlardaki yozlaşmayı daha da körükleyen bir gelişmedir.
Çifte standardın devletler tarafından yapıldığı da yine sıklıkla karşılaştığımız durumlardandır. Örneğin bir devletin kendi vatandaşlarına sunduğu imkanlar ve tanıdığı ayrıcalıklar ile kendi vatandaşı olmayan insanlara uyguladığı politika ve imkanlar arasında uçurum bir fark olması, çifte standart ile açıklanabilir bir durumdu.
Çifte standart en aşikar bir ayrımcılık örneğiydi. Çifte standart demek, siyah beyaz ayrımı ya da etnik milliyetçilik yapmak gibi insanları tasniflemeye giriyordu. Bu yapılanların yanlış olduğunu, kimseye bir yarar getirmediğini yüzyıllar süren olaylar neticesinde tecrübe edindik. Fakat çifte standardın hemen hemen her ülkede, neredeyse her kurumunda az veya çok uygulandığı görülmektedir. Uygulanması demek meriokrat bir düzenin ve işleyişin olmaması demekti. Bu da haliyle tüm eşitsizlik ve adaletsizliği başlı başına doğuran en büyük sorunların başında geliyordu.